Artificially Flavoured - Can Ertaş

11 B izlenme
14.01.2021

12 Ocak - 11 şubat 2012
Sanatorium

Esin kaynağını yine üretimin kendisinden alan bir sanat üretimi mümkün müdür?

Çalışmalarımın temeli aslında bu soru eşliğinde şekillenmeye başladı. Kendisi dışında başka bir varlığa referans vermeyen bir üretimin nasıl kurgulanabileceğine dair fikir yürütürken bir yandan görsel hafıza “kirliliği”mle mücadele etmeye, diğer yandan da hiçbir varlığın illüstrasyonu olmayan imaj-nesne nedir diye düşünmeye başladım. Bu bağlamda “hiçbir varlığın illüstrasyonu olmamak nasıl bir şeydir?” sorusuna yöneldim.

Bunun üzerine kafa yormakla beraber bunun imkân dahilinde olmadığını teslim etmeye ve sorunun cevabına “olabildiğince imajdan arınmak” olarak yaklaşmaya başladım. Bu fikirle birlikte çalışmalarım son derece yalınlaşıp soyutlaştılar ve birkaç temel geometrik form ile çevremde karşılaştığım, genellikle de çok fazla müdahale etmeden kullandığım bazı yapılar işlerimde belirleyici hale geldi.

Bu noktadan sonra çalışmalarıma neredeyse hiç dokunmadan, onlarla aramda bir ressamın tuvali arasında kurduğu ilişkiyi kurmadan üretimlerimi yapabilmeye başladım. Genellikle basit birkaç çizim dışında bana hiç ihtiyaç duymayan çalışmalar, sanki kendi kendilerini ürettiler. Bu noktada kafamı meşgul eden soru ise, bu pozisyonda kendi varlığımı hangi sıfat ile tanımlayacağım olarak ortaya çıktı.

Bu soruyu şimdi cevaplamaktansa bunu sürece bırakmayı tercih ediyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki benim çalışmalarımda asıl mesele, bu yapıtların ne olduğu ve onları nasıl görmemiz/okumamız gerektiğidir.

Esas olarak, vurguladığım nokta sadece kendi çalışmalarım için değil, tüm sanat üretimini kapsayan bir meseleye dikkat çekmektedir. Dolayısıyla az önceki ifadeyi şu temel soruya dönüştürebiliriz: Bir sanat yapıtını nasıl okumalıyız? Tabii ki bu soruyu tek bir açıdan yanıtlamak mümkün değil, ancak kendi üretimim üzerine şöyle bir açıklama yapabilirim: Bu sergide gördüğünüz eserlerin hiçbiri göründüğünden başka bir şey değildir. Yüzeyin ya da formun arkasında yatan, daha nitelikli başka bir anlamsal kurgu yoktur. Hatta size bazı şeyler çağrıştırsalar dahi, hiçbiri birtakım endüstriyel tekniklerle üretilmiş, bazıları üç boyutlu, bazıları da yüzey üzerine uygulanmış birer nesneden başka bir şey değildir.

Bu çalışmalar kendilerini izleyiciye salt birer yapıt olarak sunmaktadır. Espas, kompozisyon, hacim, yüzey vb. unsurlar işlerimin ana temasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla ürettiğim sanat nesneleri herhangi bir imajı ya da formu oluşturmak icin yararlanılan birer araç değil; asıl vurgu noktası niteliğindedir. Amacım, yüzey üzerinde resmin fiziksel varlığını unutturacak kadar ustaca imajlar boyamak yerine resim ya da heykelin temelde ne olduklarını vurgulamaktır.

Bu yüzden, uygulayacağım formları yüzeyin iki boyutlu bütünlüğünü bozacak müdahalelerle hayata geçirmemin sonucunda, ortaya ne tümüyle resim ne de heykel olarak nitelendirilebilecek çalışmalar çıkmaktadır.

Çalışmalarımda renk kullanmama yönündeki tercihim ise hikâyeci, betimleyici ve illüzyona dair öğelerden uzaklaşarak işlerimin mekân ile bütünleşmesine yöneliktir. Sanat yapıtlarının sergilendikleri mekândan ve mekânın şartlarından ayrı düşünülemeyeceği ve bir sergide ortak bir dil ve ahenk oluşması gerektiği görüşünü taşımaktayım. Bu bağlamda, her biri tekil olarak var olan çalışmalarım aynı mekân içinde belli bir kurgu dahilinde organik bir bağ oluşturmaktadır. Bu sergide gördüğünüz tüm çalışmalar bu sergi için, bir bütünlüğe yönelik olarak üretilmiştir.

*Yapay olarak tatlandırılmıştır.


En Çok İzlenenler