ekavbanner1.jpg.jpg

Ahmet Güneştekin | Hafıza Odası | Pilevneli & Keçi Burcu, Diyarbakır

153 B izlenme  
1.09.2023

Ahmet Güneştekin

“Hafıza Odası”

16 Ekim 2021 – 31 Aralık 2021

Pilevneli | Keçi Burcu, Diyarbakır

 

PİLEVNELİ, Ahmet Güneştekin’in Hafıza Odası adlı sergisini 16 Ekim – 31 Aralık 2021 tarihleri arasında Diyarbakır, Keçi Burcu’nda açıyor. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde ve PİLEVNELİ tarafından gerçekleştirilen sergi, sanatçının nesnelere biçim verişini gösteren çeşitli mecralardan çalışmalarını bir araya getiriyor. Hafıza Odası sanatsal hatırla(t)ma biçimlerini araştırıyor ve başka türlü sesi hiç duyulmadan kalacak, tamamen unutulacak olanların silinmiş seslerini duyulur kılma yollarını gösteriyor. Güneştekin’in çalışmaları epistemik direniş tarzlarını göstererek resmî söyleme meydan okuyan karşı hafızalara yer açıyor, geçmişin parçalara ayrılmış hatıralarıyla dayanışma geliştiriyor. Sanatçının nesne yerleştirmelerinden ve videolarından oluşan Hafıza Odası’nda bu eserler sessizlikleri ve eşsizlikleri, görülmemişlikleriyle bir yokluğa tanıklık ediyor, bu yokluktan ortaya çıkan tarihi anlatıyor ve yokluğun, noksanlığın, inatçı bekleyişiyle bugünün peşini kovalamasını, hatırlanıp anlatılmadıkça bu hafıza alanına talip olmaktan vazgeçmeyeceğini daima hatırlatma görevi yapıyor. Sanatçının mitolojiyi ve ikonografik unsurları kullanarak yeni bir anlatı olanağı oluşturduğu boyutlu çalışmaları, heykelleri ve kırkyamaları da sergilenecek işler arasında yer alıyor. Hafıza Odası, sanatçının ses ve görüntüleri yeniden düzenleme biçimlerine odaklanarak şu soruları soruyor: Tanığı olmayan tarihsel olayların hafızası nerededir? Olaylara tanık olmuş kişiler öldüğünde anıları nereye gider? Fotoğrafı çekilmeyen görüntüler nerede saklıdır? Kamera ile kaydedilmeyen olayların arkalarında bıraktığı izler nelerdir? Peki ya yas imkânı tanınmazsa ne olur? Başka bir ifadeyle, eksiklik bir imge aracılığıyla telafi edilemiyorsa, çünkü eksik olan ölmüş bir kişi değil de ölümün kendisiyse, o zaman ne olur? Olay, bekletilme vasfında sağ kalıyor. Tam olarak hatırlanamayan, ama hesaplaşılmamış bir geçmiş olarak inatla direnç gösteren bir şey o; henüz hatırlanmamış, tarihi henüz yazılmamış olan bir geçmiş. Yaşanmış bazı şeylerin görüntüleri sadece onları o anda görmüş olanların zihinlerinde mevcutken, bazı olayların artık ölülerin ruhlarından başka gözlemcisi kalmamıştır. Onları nasıl işitilir kılabiliriz, deneyimin, hafızanın ve tarihin alanlarında nasıl kapsayabiliriz onları? Sanatçının Hafıza Odası’nda sergilenen işlerinin materyali belleğinde taşıdığı bu imgesiz geçmişin görünümleridir. Güneştekin’in yerleştirmeleri, olayların silinmesine, bunların zorunlu tarihsel tekerrürüne ve unutulmaya direnirken gösterdikleri dikbaşlılığa tanıklık edebilecek bir gramer yerleştiriyor. Unutuluşa direniş, ortaya çıkarmaktan çok sessizce eşlik etme görevi gören bir hafızanın çatlaklarına, ara boşluklarına sığınıp orada yaşayabilme becerilerine bağlı. Bu yüzden o olaylar tam da yas tutma ve hatırlama imkânlarının tanınmadığı yerlerde başka bir dil konuşuyorlar. Sanatçının enstalasyonları, sesi duyulmamışların adına konuşmaya yeltenmiyor. Bunlar susturulmuş yok oluşun elle tutulamayan, taşan fazlasını temsil ediyorlar. Fakat burada söz konusu olan, yokluğu eserde kuvvetli bir şekilde ortaya konan, henüz anlatılmamış bir tarihin var olma talebi değil yalnızca. Mesele bu sessizliğin yaratmaya devam ettiği ve resmî olarak, kurumsal olarak silindikçe gelecekte de yaratmaya devam edeceği tekrar eden, süren etkiler. Geçmiş, unutulmaya direnmesiyle hatırlanıyor burada; dahası sadece direnişle, kaybının tekrar eden deneyimi üstünden gösterdiği bu direnişle hatırlanıyor. Sanatçının eserleri yalnızca hafızanın, açığa çıkmak için, hakkı teslim edilmek ve dinlenmek için başka yol bulamadığı zaman aldığı biçimleri temsil etmiyor. Eserler başkalarının yerine konuşmaya, onlara ses vermeye veya başka türlü bir rahatlama sağlamaya da kalkışmıyor; yası tutulmamış ölülerle bedensiz isimler arasındaki kurgusal karşılaşmanın temsil ettiği imkânsız yasın yerini almaya girişmiyor. Onlar yalnızca bu kavranması, hayal edilmesi imkânsız yasa, boş ve hayaletvâri varlığı üzerinden eşlik ediyorlar. İsimsiz ölü bedenler ile ağlanan, gömülen, hafıza ile unutulmuşluğun geçiş eşiğinde hatırlanan bedensiz isimler arasındaki karşılaşmada keşfettiğimiz şey bir yolun hikâyesi; bu yol, başka türlü yüzleşmenin mümkün olmayacağı bir şimdi’de, özür dileme, telafi etme imkânına çıkıyor.

Devamı

Seçtiklerimiz