53b23188-1ec5-4771-94b1-9663c67707bc.jpg

Banksy: Görünmez Bir Sanatçının Psikanalizi

İlayda Haydarpaşa

bir ay önce

Ünlü yazar Alain De Botton başarılı ebeveynliğin çocuğun ünlü olmayı isteyip istemediğinden anlaşılabileceğini ileri sürmüştür. Ona göre, eğer bir çocuk ünlü olmak istiyorsa evde göremediği takdir ve ilgiyi dünyanın geri kalanından arzuluyordur. Bu tez oldukça mantıklı ve çoğu insanda geçerli olsa da söz konusu Banksy olduğunda işin rengi oldukça değişiyor. Karşımızda görünmekten, ünlü olmaktan yirmi yılı aşkın bir süredir kaçan fakat buna rağmen bütün dünyanın tanıdığı, sanatının kıtalararası üne kavuştuğu provokatif bir sokak sanatçısı bulunmakta. Sanatını geçicilik ve odadaki fil kavramı üzerine kurmuş olan ve görmek istemediğimiz her şeyi eleştirerek gözümüze sokan Banksy, sanatını görünür kılmakta başarılı olduğu kadar kendisini görünmez kılmakta da oldukça başarılı. Peki, hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz, çağdaş sanatın yaşayan efsanesi sayılabilecek, istemeden ünlü olmuş Banksy’nin ailesini Alain De Botton’un tezinden yola çıkarak başarılı sayabilir miyiz?

Banksy, The Ballon Girl, 2006

Toplum İçin Sanat ve Odadaki Fil

Hakkında neredeyse hiçbir somut bilgiye sahip olmadığımız Banksy, görünmezlik ve geçicilik kavramı üzerinden kurguladığı sanatçı kimliğiyle çağdaş sanatın Robin Hood’u haline geldi. Kâr gütmeden, sadece dünyanın içler acısı halini eleştirerek, insanların görmekten kaçındığı problemleri gözümüze sokarak farkındalık yaratmaya çalışan bir halk kahramanı oldu. Toplum için sanat anlayışıyla yanıp tutuşan, kimi zaman eserlerini anonim bir şekilde sattırarak, Banksy eseri aldığının farkında bile olmayan insanların zengin olmasına sebep olan bir kahraman… Bunun yanında ‘Odadaki Fili’ görünür kılmakla meşgul. Toplumun görmezden geldiği, halının altına iterek unutmak istediği o büyük problemler… Banksy’nin sanatı işte bu noktada evrilir ve devleşir: insanların görmekten kaçtığı meseleleri -ünlü bir deyişle ‘meseleleri mesele etmezsek ortada mesele kalmayacak’ meseleleri- görmezden gelemeyeceği radikal bir biçimde yüzüne çarparak. Bir diğer önemli özelliği de sanatının geçiciliğidir. Eserlerinin yok oluşu da yaratım süreci kadar çarpıcıdır onun için. Picasso’nun ‘’Yok etme dürtüsü de yaratıcı bir dürtüdür.’’ sözüyle aynı hizada yürür; çünkü yokluk bazen varlıktan daha çok ses getirir.

Banksy, Lighthouse, 2025, Marsilya

Egonun Geri Çekilişi ve Seyircinin Dahiliyeti

Çocukluğuna, ailesine ve geçmişine dair somut bilgilere sahip olmadığımız Banksy’nin karakter oluşum sürecini ele almak ya da kendisiyle ilgili çıkarımlarda bulunmak oldukça alengirli bir iş çünkü ona dair görünür olan tek şey sanatı ve sanatıyla topluma verdiği mesajlar. Fakat hakkındaki bu boşluklar onu dünya çapında meşhur yapan etmenlerin başında geliyor. İnsan beyni boşlukları doldurmak ve göremediğini hayal etmek üzerine kurgulanmışken, Banksy’nin kendi imgesel görüntüsünü sanatının içinden çıkartarak geriye sadece soyut bir dünya bırakması muazzam bir strateji. Psikolojik olarak bu tavır, “egonun geri adımı” değil, egonun bilinçli olarak kontrol altına alınmasıdır. Çünkü varlığını görünmez kıldıkça fikrinin görünürlüğü büyür. Kendi hikâyesini değil, dünyanın hikâyesini anlatmaya odaklanır. O sanatıyla meşgul olurken, sanatını gören her birey de boşlukları doldurarak bir Banksy fantezisi yaratır ve seyirci yaratım sürecinin bir parçası haline gelir. Yani Banksy’nin sanatı sadece ona ait olan bireysel çalışmalardan öte, toplumun da yaratım gücüyle büyüyen deneysel bir çalışma haline gelmektedir. Herkes kendi Banksy’sini yaratırken, kendi kişiliğinden bir parçayı sanat dünyasına emanet etmiş ve kolektif bir merak ve bilinç yaratarak odadaki filin dürtülmesine yardımcı olmuş olur. Bu bağlamdan bakıldığında da Banksy sadece bir sokak sanatçısı olmaktan öte, bir gözlemci, sosyolog, provokatör, filozof, öğretmen, hangi anlamı yüklemek isterseniz o olur.

Banksy, 2025, Londra, Kraliyet Adalet Mahkemesi

Psikanalitik Bir Tetikleyici Olarak Banksy

Egonun ağırlığından kendisini özgürleştirirken; sanatını da bir tuvalin esaretinden kurtarır ve yeryüzündeki tüm duvarları yaratım gücünün bekçileri haline getirir. O özgürleştikçe sanatı da özgürleşir ve kişisel arzuları ya da bir başkasının arzusunu tatmin etme ihtiyacı gibi baskılayıcı unsurlardan uzaklaşarak, kolektif travmaların anlatımına odaklanabilir. Böylece sanatını sadece duvarlara değil, insanların bilinçdışına kazıyan bir figür haline gelir. Ve işte bu sebepten dolayı, sadece bir sokak sanatçısı olmaktan öte psikanalitik bir tetikleyicidir. O travmayı konuşulabilir hale getiren kişidir. Sanatına maruz kalan gözleri edilgen konumdan çıkmaya zorlar, artık kişi düşünmek zorundadır; istese de istemese de…

Banksy, Basquiat, “Stopped and Frisked”, 2017, Londra, Barbican Centre

Kendini Gizleyen Anlam

Banksy’i sadece duvarlara resim yapan bir sokak sanatçısı olarak görmek ya da sanatıyla ilgili merak edilen ögenin ‘Banksy gerçekte kim?’ sorusu olması, onun başarmaya çalıştığı şeyi küçültmek olur. Karşımızda egosunu sanatı uğruna yok etme cesareti gösterebilecek kadar güçlü bir karakter bulunmakta. Günümüzde neredeyse kimsenin başaramadığını başararak insanları düşünmeye zorlamakta ki bu bile başlı başına bir devrim sayılabilir. Sanatını, kişiliğini, kim olduğunu gerçekten anlamak belki de hiçbir zaman mümkün olmayacak ama ünlü psikanalist Jacques Lacan’ın da dediği gibi: ‘’ Her anlama bir yanlış anlamadır.’’ Dolayısıyla, kafamızı kimdir, nedir sorularıyla meşgul etmek yerine kendimizi Banksy’nin sanatına bırakmak çok daha mantıklıdır. Hem kim bilir, belki de bir gün biz hiç farkında değilken Banksy yanımızdan geçmiştir, belki de onun kağıt parası döne dolaşa bizim cebimize girmiştir.


Yorumlar (3)

Nuray İnan

Süper bir yazı olmuş
My

Müjde yakut

Şahane bir bakış açısıyla ele alınmış muazzam bir yazı 👏🏼
AB

Atakan Baş

Çok değerli ve irdeleyici bir yaklaşım ile ele alınmış. Elinize sağlık.


En Çok Okunanlar

Bizi Whatsapp'ta takip edin