f7c849f2-0101-48db-a188-b74f67246675.jpg

Sanatın ve Yaşamın İçinde Bir Kadın: Serap Efe | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

Yasemen Çavuşoğlu

2 yıl önce

Bodrum’da şehirden uzak, sanatın ve yaşamın içinde bir kadın; Serap Efe.

“Hayat bir sanat, her şey sizin elinizde. Onu istediğiniz gibi boyuyabilirsiniz. Unutmayın herkes kendi paletinin renkleriyle yaşar” diyor, değerli ressam Serap Efe.

Bugünün yaşam şartlarına ve insanlarına biraz sitemli. Kalabalıklardan kendini izole etmiş fakat sanatından hiçbir zaman kopmamış. İç dünyasının sesini dinlemiş ve bu doğrultuda davasından vazgeçmemiş güçlü bir kadın.

Doğduğu şehir Bursa'da; ses sanatçısı olan babası Yılmaz Bey'in, müzik ezgileriyle başlıyor Serap Efe’nin öyküsü. “Sanatın içine doğdum ben, ondan nasıl uzak kalabilirdim ki?” diye devam ediyor anlatmaya. Neşesi hiç eksik olmayan, yüz kişilik kalabalık bir ailede büyüyor. Nice kuzenler, nice yeğenlerle geçen şen şakrak bir yuva.

Annesi Esen hanım, ev hanımı. Kendi halinde, kendi dünyasında ve duygularının doğrultusunda giden bir kadın. Duruşumu, gücümü ve hayatta nasıl daha mutlu olurum sorusunun cevabını, annemin sessizliğindeki sukunetten aldım derken gözleri doluyor Serap Hanım’ın.

Hikayesi kendi gibi renkli. Yer yer siyah, ama hep umudun rengi, beyazın kendine has masumluğu ile süre geliyor.

Serap Efe için Bursa’nın bütün kalbi doğduğu, büyüdüğü Arap Şükrü Sokağı'nda atıyor. Gerçek aşkını da o sokakta buluyor. Yan komşusu Özcan Bey ile işte böyle tanışıyor.

“Aynı ilkokula gidip, aynı sokaklarda koşup, aynı ağacın meyvesinden yedik. Sonunda kendimizi aynı hayatı yaşarken bulduk…”

Enstitüye gidiyor, dikiş nakış öğreniyor ve öğretmenliğe başlıyor. Bu yol Serap Hanım'ı; Emin İlter Atolyesi ve Bursa Güzel Sanatlar Galerisi'yle kesiştiriyor.

Dikiş öğretmenliğinden, sanata giden bir yol…

“Hayatımda Emin İlter’i rüzgarla, müziği birleştiren insan olarak değerlendiriyorum. Ailemden aldığım müzik yönümü, Emin İlter sanat yönüyle ortaya çıkardı. Babamın müziğiyle doğmuştum, annemin huzuruyla yoğrulmuştum, tek ihtiyacım olan ruhumun derinlerinde yatan ışığı gün yüzüne çıkarmaktı.”

İçindeki ışığı fark ediyor.

13 yıl Bursa Güzel Sanatlar Galerisi yönetim kurulu başkanlığı yapıyor.

“Hayatın aslında bir sanat olduğunu ögrendim. Tüm renkleri içinde barındıran bir paletti aslında yaşam; ister kara, ister ak, fark etmez. Kendi rengini belirleyen kisi sendin” diyor Serap hanım.

“Bir yol görüyorsan şayet, korkma o yolda ilerlemekten. Ufukta ışık var mı diye varsayımda bulunma. Bırak, hayat su gibi akıp geçsin. Bırak, adımların seni şu an olduğun kişiye dönüştürsün” diye söze karışıyorum.

Göz göze geliyoruz ve içten bir tebessümle birbirimize bakıyoruz. O an, anlıyorum ki o gözlerin arkasında yatan derin izler var. O an, fark ediyorum ki her mutluluğun ardında mutsuzluktan geçen yollar var.

Macera dolu Amerika

“İdeallerim vardı fakat kariyerimi düşünmedim. Önce aşk dedim, iyi ki de dedim” diyor ve sözlerine şu şekilde devam ediyor; “Hayat öyle bir oyun ki, ikinci perdesinde ne olacağı süprizlerle dolu.”

Eşi Özcan Bey, ihracatla uğraşmak için rotayı New Jersey’e çeviriyor. Burada bir seneye yakın kalan çift, birbirlerine desteklerinden hiç vazgeçmiyorlar. Özcan bey, mermer işiyle ilgilenirken Serap Hanım, az bildiği yabancı dilini üç ay gibi kısa bir sürede geliştiriyor.

“İnsan yeter ki istesin yapamayacağı hiçbir şey olamaz” diye sözleriyle azim veriyor.

Özgüvenin olduğu yerde bir insanın yapamayacağı, aşamayacağı hiçbir engel yoktur. Kurslara gidiyor, hayatın akışına kendini kaptırıyor lakin sanatından hiç vazgeçemiyor. 

Zaman su gibi akıp geçiyor, yuvaya dönüş vakti geliyor

Önce, doğdukları ve büyüdükleri memleketleri Bursa'ya geliyorlar. Sonra, balayını yaptıkları Bodrum’da yaşamaya karar veriyorlar. Efe çifti için zaman akıyor, hayat ise kaldığı yerden esiyor.

Serap Hanım, sanatına devam ediyor; 4 kişisel sergisi, 30’a yakın karma sergiler eşliğinde, Uluslararası Bodrum Bienali'ne katılan sanatçılardan biri oluyor.

2017 yılı sanatla yeşeren çocuklar

“Çok sevdiğim bir arkadaşım olan Gamze’nin teklifiyle okul boyamaya başladık.”

Neşe Doğan İlkokulu'nda, engelli çocuklar için sınıfları boyamaya, onların dünyasına renkler katmaya karar veriyor iki arkadaş. “Sanata yakın değillerdi, biz de onlara ışık olmak istedik. Aslında bir nevi biz özgürleştik” diyor Serap hanım.

“Ben bir çocuğun eline boyayı verdiğimde, o çocuğun ne hale geldiğini gördüm.” Önce bir sınıfla başladıkları bu yol, yavaş yavaş tüm sınıfların renklenmesine kadar varmış. Kimisi resim yaparken gülmüş, eğlenmiş. Kimisi sanatın içinde huzuru bulmuş, boyaların arasında uyuya kalmış. Serap Efe ise, karşılık beklemeden güzel kalbiyle imkansızlıklardan imkanlar yaratmaya devam etmiş.

Kalbinde bir inancın varsa, hiçbir şey imkansız değildir…

“Hayatım’ın en duygusal anlarından birini, bir gün o sınıfların birinden çıkarken yaşadım. Gözleri görmeyen bir çocuğun önünden acele ile çıkarken arkamdan seni görüyorum diye seslenmesiyle sarsıldım” diye sözlerine devam ediyor eşsiz kadın.

Bu mesele gönül meselesi olmaktan çıkıyor 

Hayatın da o masum çocuklar için daha çok şey yapmak istiyor. Eşi Özcan Bey'in vermiş olduğu destekle, Pescado Sanat Galerisi (Yalıkavak) kuruluyor. Sanatçı Gülsüm Erbil ve Devrim Erbil’in oğlu, Evrim Erbil bu yolda destekçilerinden oluyor.

Galeriyi, gönlünün yeri diye tabir ediyor. Orada yapacağı sergilerden gelecek olan gelirle, engelli çocuklara resim dersi vereceği atölyenin kirasını ödemeye karar veriyor. Çocukların boyaları ve eğitimleri için olabilecek ihtiyaçların karşılanması adına birçok güzel insandan da destek aldığını belirtiyor.

Hayat bir denge, hayat bir terazi.

Mesele, kefelerindeki ağırlıkları iyi dengelemekte…

Galeride yanlarında çalışanları işten çıkardığını söylüyor; “Eşim Özcan Bey’e, bundan sonra biz bize yeteceğiz. Bundan sonra, onlara vermiş olduğun maaşı bana vermeni istiyorum” dedim. Bu vesileyle üzerimdeki yükü hafifletip, işimi ağırlaştırdım ama galerinin kirasını da ödedim.”

Kalbin’nin diğer yarısı için; Pescado Balık

Eşinin dede mesleğiydi lokantacılık, dededen toruna geçmiş bir hünerdi. Yemek yapmak ise Özcan Bey'in tutkusu. “Ben nasıl sanata aşıksam, o da yemek yapmaya öyle aşık. Simdi de eşimin, değerlimin hayallerine kucak açtık. O mutfakta, ben de lokantanın duvarlarındaki resimlerle hayat veriyorum.” 

Gerçek Sevgi de böyle bir şey değil mi?

Bizim de Serap Hanım ile yolumuz, Pescado Balıkçısı'nda kesişiyor. Rastlantılar bizi bir araya getiriyor. O gece, önce duvarlardaki resimleri fark ediyorum. Sonra, arkadaşım beni bu eşsiz hanımla tanıştırıyor. Laf lafı, söz muhabbetin en sıcağını peşi sıra getiriyor. Bana da bu güzel yürekli Serap hanımı, sizlerle tanıştırmak kalıyor.

Ayrılırken, “iyi ki geldin Yasemen” diyor. Evet, iyi ki geldim Serap Efe…

Yazı: Yasemen Çavuşoğlu


Yorumlar (2)
MK

M.Emin Kayserili

Cok güzel değerlendirme yazısı. Serap hanıma sanat yaşamında başarılar diliyorum.
AY

Arzum Yılmaz

Keyifle okudum 🙏🏻 Kaleminize sağlık.


En Çok Okunanlar