İlk görüşte aşk edebiyatta, sinemada, resimde sık sık işlenen; kimi insanların gerçekten tecrübe ettiği, kimilerininse şüpheyle yaklaştığı olağanüstü bir durumdur. Mantığın kendini devre dışı bıraktığı, bedenin yoğun duygulara yenik düşerek kontrolsüz tepkiler verdiği ve karşılaşan iki ruhun maddesel dünyadan sıyrılarak birbirinden etkilendiği nadir bir olaydır. Hızlanan kalp atışları, donup kalma hali, baş dönmesi, nefes alamama hissi, düşüncelerin ağırlaşması ve müthiş bir heyecan hissi tecrübe edilen semptomlar arasındadır. Peki size, aşka aşık insanların tecrübe etmek için hayaller kurduğu bu yoğun ve ani duygunun, sanata aşık insanların da başına gelebildiğini söylesem inanır mısınız?

Floransa Sendromu’nun ilk olarak ne zaman yaşandığı tam olarak bilinmese de karşımıza çıkan ilk örneklerden biri Stendhal’ın yazdığı romanlardır. Floransa gibi sanat dünyasının merkezi sayılabilecek ve kafanızı çevirdiğiniz her yerde yüksek sanata maruz kalabileceğiniz bu eşsiz şehre aşık olan Stendhal, Santa Croce Bazilikası’na yaptığı bir seyahatte bu sendromu deneyimlediğinden bahsetmiştir. 1817 yılında, daha bu sendroma dair herhangi bir verinin olmadığı bir zaman diliminde, yaşadığı yoğun duyguya anlam veremeyerek okurlarına açıklamaya çalışmış ve Bazilika’yı gezdiği esnada gördüğü eserler karşısında ne kadar etkilendiğini "Floransa’da olduğum, mezarlarını gördüğüm ustaların yakınında bulunduğum fikri beni coşturuyordu. Yüce güzelliğin derin bir tefekkürüne dalmıştım; adeta ilahi bir haz yaşadığımız o duygusal noktaya ulaşmıştım. Santa Croce’den çıktığımda kalbim çarpmaya başladı. İçimdeki yaşam akıp gidiyordu ve düşeceğimden korktum." sözleriyle kaleme almıştır. Yaşadığı bu yoğun duygu durumundan ancak bazilikadan çıkıp Ugo Foscolo’nun aynı bazilikada hissettikleriyle ilgili yazdığı bir şiiri okurken uzaklaşabilmiştir.

Floransa
Özellikle Floransa bölgesinde, turistlerin sık sık rahatsızlanarak doktora gitmesi üzerine bilim insanları durumu araştırmaya başlamış ve tekrar eden bir döngüyle karşı karşıya kalmışlardır. Floransa bölgesindeki müzelere, sergilere, bazilikalara gidip Rönesans Dönemi sanatçılarının eserlerine bakarak gününü geçiren turistlerde bir süre sonra baş dönmesi, kafa karışıklığı, geçici hafıza kaybı gibi semptomlar görülmeye başlanmıştır. Araştırmalar sonucunda bunun bir tür sanat zehirlenmesi olduğuna karar verilmiş ve 1989 yılında, psikiyatrist Graziella Magherini tarafından hastalığın adı Stendhal sendromu konarak literatüre geçirilmiştir. Verdiği bir röportaj sırasında ‘’ Stendhal Sendromu en sık Floransa’da görülür, çünkü dünyadaki en yoğun Rönesans sanatına sahibiz.’’ diyerek sendromun neden Floransa sendromu olarak da anıldığına ışık olmuştur.
Her şeyin fazlasının zarar olabileceğinin bir kanıtı olan sendrom; ruhu besleyen, kimi psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde önemli bir rol oynayabilen sanatın bile bir noktadan sonra kişiyi rahatsız edebileceğini gözler önüne sermiştir. Özellikle hayal gücü güçlü ve sanata duyarlı kişilerin tecrübe etmeye daha yatkın olduğu bu sendrom, sanatın sadece göze değil bilinçaltımıza da hitap ettiğini ve bunun sonucunda beynimizin aşırı duyusal yüklenme yaşayabileceğini, yani insan doğasının kırılganlığını bizlere göstermiştir. Estetik güzellik karşısında aciz kalabilen bedeninin aynı estetik güzellik sayesinde hastalıklardan da kurtulabilme ihtimali hem insan psikolojisinin hem de sanatın, üzerinde yürüdüğümüz ince bir buz tabakası gibi olduğunu ve dayanıklılığımızın sınırlarını bilmenin önemini bizlere hatırlatmaktadır.

Boticelli, Venüs’ün Doğuşu, 1486, Tuval üzerine tempera,172,5 cm x 278, 5 cm, Uffizi, Floransa
Floransa Sendromu’nu deneyimleyen uç örnekler de yıllar içinde literatüre geçmiş ve sendromun anlaşılmasında önemli olmuştur. Örneğin 2018 yılında yaşanan ekstrem bir olay dikkatleri çekmiştir. Botticelli’nin 1482-1486 yılları arasında tuval üzerine tempera ile resmettiği Venüs’ün Doğuşu adlı eserini dakikalarca seyreden bir ziyaretçi aniden yere yığılmış ve kalbi durmuş, o esnada Uffizi Gallery’i gezmekte olan bir grup doktorun yaptığı ilk müdahale sayesinde hayata döndürülmüştür. Floransa Sendromu’nun ulaşabileceği en uç noktalardan biri sayılabilecek bu olay, yüksek sanata maruz kalmanın kimi bünyeler için tehlikeli olabilecek bir duruma dönüşebileceğini göstermiştir. Kimi insanların celladına ilk görüşte aşık olarak hayatlarını bir çıkmaza sokması gibi, kimi insanlar da bir eseri ilk görüşlerinde hissettikleri duygu patlaması dolayısıyla ölümle pençeleşecek hale bile gelebiliyorlar.
Eğer bir gün siz de bir eserin karşısında ruhunuzla bedeninizin size karşı gelerek ufak bir oyun oynamaya başladığını hissederseniz endişelenmeyin. Çünkü ‘İlk Görüşte Sanat’ dalgası sizi de etkisi altına almış olabilir.
Nurşen Özden
Çok akıcı ve bilgi aktarımı olan bir yazı. Emeğinize sağlıkNeslihan ÖZDEMİR
Tek kelimeyle Sthendal Sendromu yaşamış kadar oldum öğrenince.Zaten demiyorlar mı delilik ve zekilik arasında ince bir çizgi varmış diyorlarya o misal. Çok teşekkür ediyorum emeklerinize sağlık.Zeynep ulutaş
Yazının konusu, yazarın anlatış biçimi ve o sürükleyicilik sayesinde neredeyse 2 dakika sürdü okumam ve bu kısa zamanda bu kadar bilgi öğrenmem beni hayran bıraktı yazara ve yazıya. Emeklerine sağlık :)