f2af643b-1f2b-4576-a0c7-c8029d8139a4.png

Gilbert&George: İki Hayat, Tek Sanatçı | Büyük Sergi Stockholm'de | Yazan Nurten Özkoray

Nurten Özkoray

5 yıl önce



Yolları henüz 20’li yaşlarda Londra’daki ünlü Saint Martin’s Sanat Okulu’nda kesişen İtalya doğumlu Gilbert Prousch (1943) ile İngiltere doğumlu George Passmore (1942) tarafından oluşturulan Gilbert&George ikilisi, 50 yılı aşan sanat hayatlarında bu sefer Stockholm Moderna Museet’in konuğu oldular. 9 Şubat’ta açılan ve 12 Mayıs’a kadar devam edecek olan ”Büyük sergi” ünlü küratörler Hans Ulrich Obrist ve Daniel Birnbaum tarafından düzenlendi.



8 Şubat aksamı Gilbert&George ikilisinin Hans Ulrich Obrist eşliğinde yapılan diyalog toplantısıyla açılan sergi 50 adet dev eserden oluşuyor. Gilbert ve George çifti her zaman kendilerini iki kisi-tek sanatçı olarak tanımlıyorlar. Özellikle sanatsal ve toplumsal geleneklere meydan okuyan ve “terbiyeli olmak, iyi zevk sahibi olmak” kavramlarına aldırış etmeyen bir sanat üretiyorlar. Büyük Sergi, Gilbert ve George tarafından seçilen dev boyutlu eserleri içeren eşsiz bir retrospektif sanat yelpazesi sunuyor. Açılışta ARTtv adına sohbet ettigimiz ikili, İstanbul’lu olduğumu öğrenir öğrenmez Türk yemeklerini ne kadar sevdiklerini ve İstanbul’da bir sergi düzenlemeyi arzu ettiklerini anlattılar.


Sanat dünyasının en ikonik ikilisi sayılan, kusursuz bir şekilde ütülenmiş takım elbiselerini ikiz görüntüsü içinde taşıyan Gilbert&George, 1960'lı yıllardan beri Londra’nın East End semtinde aynı evde yaşıyorlar ve her gün sokağın öbür ucundaki restoranda Türk yemeği yiyorlar. İkilinin çağdaş sanata getirdikleri en büyük yenilik kendilerini yaşadikları her an bir sanat eseri olarak konumlandırmaları ve sanat piyasasının kurallarını reddedip kendilerini izleyen herkesin cok ucuza (10 sterlin kadar ucuza) orijinal imzali bir poster ya da bir katalog gibi bir parçayı edinmelerini sağlamaları. Bunu ”herkes için sanat” adıyla manifesto haline getirip, hemen her sergilerinin girişinde kendi sözleriyle ilan ediyorlar.
 

Gilbert & George - Bölünmez Bir Sanatsal Varlık
 

Saint Martin’deki Sanat Okulu’nda tanıştıklarından beri, Gilbert ve George kendi yollarını çizdiler. Sanatlarının hem özneleri hem de objeleri olarak tartışmasız ve bölünmez bir sanatsal varlık olarak, yaşamlarını sanata adadılar. Kendilerini yaratıcı olduğu kadar titiz bir disipline adayarak, yaşamlarını evlerinde ve East End stüdyosunda basit, sınıf ayrımı tanımayan rutinler içinde tutarak, tamamen yaratıcı bir çılgınlık içine adaldılar.

Moderna Museet’in geniş salonlarında, bakar bakmaz dev boyutlarıyla yerden tavana uzanan, heyecan verici, bazıları korkutucu, grotesk veya çok sade ama gerçeküstü ve sembolik imajlar icinde çok farklı bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Eserler hemen hemen her zaman sanatçıların kendilerini tasvir ediyor ve ikili genellikle doğrudan izleyiciye bakıyorlar. Temaları cinsiyet, para, ırk, din, mutluluk ve kederi birleştirmeyi başarıyor. Punk rockçılar, kenar mahalle gençliğinin dansları ve bombaları, sonbahar yaprakları, her türlü tuhaf seri ilanları içeren dev boyutlu fotoğraf, kolaj, grafik, karışık teknik eserlerinde Gilbert & George etrafımızdaki dünyayı delici gözlerle araştırıyor. “Büyük Sergi”, yaratıcıları kadar demokratik, cömert ve savurgan biçimde “herkes için sanat”ı daha sergiye adımınızı atar atmaz ilan ediyor. Tüm çalışmaları, bir mikrokozm olarak gördükleri Londra'nın Doğu Yakası'nda yaratılmıs. George'a göre, “Dünyada Doğu Yakasında olmayan hiçbir şey vuku bulmuyor”.

1968'den beri günlük olarak aynı terzi kostümlerini giyip, aynı restoranda aynı yemeği yiyor ve film ya da televizyon biçimindeki dikkat dağıtıcı şeylerden kaçınıyor. Evlerinde tv yok, haberlere de bakmıyorlar; "beyinlerini serbest bırakmak istediklerini" dış etkilerden uzak durduklarını söylüyorlar. Sadece bazı gazete kupürlerini eserlerinde kullanıyorlar. Gilbert & George yıllar geçtikçe popülizm ve aşırı milliyetçi gidişata, gittikçe daha fazla sinirlenmeye başladılar. 2010’larda yaptıkları çalışmaların birçoğunda bugünkü milliyetçiliğe ve faşizme açık bir şekilde saldırıyorlar. Bir eserlerindeki kocaman yazı: “Büyükbabalarımız faşistlere oy vermedi - onları vurdu” diyor.
 

Eserler gotik katedrallerdeki barok sunaklıklar veya vitraylar gibi, onlara karşı durmayı tamamen imkansız kılan görsel bir güce ve geometrik kompozisyonlara sahipler. Hem sanatında hem de röportajlarda Gilbert & George, dinin eşcinselliğin kınanmasını eleştiriyor, ancak çalışmaları, kendi başına dini propaganda kadar doğrudan ve etkili görünüyor.
 
Zaman ruhuyla gerçekten eşleştikleri herhangi bir zaman varsa o da çalışmalarının yoğunlukta zirveye çıktığı 80'lerde gerçekleşti. Güçlü fon renkleri ve genç erkeklerin o dönemden ortaya çıkan görüntüleri ile yaptıkları montajlar, Frankie Goes to Hollywood ya da Pet Shop Boys gibi gruplarla albüm kapaklarını ya da The Face gibi gazetelerin kapaklarını süslüyor olabilirdi. Eşcinsel kelimesindeki neşeli kelimeyi gerçekten vurgulayan, hayat veren, renkli bir sanat yarattılar. 70'lerin ilk eserleri, genellikle siyah ve beyazdı ve format olarak biraz daha küçüktü; bu da ifadeyi daha zarif, sessiz ve içe dönük yapıyordu. Ama zaman içinde, sanatlarının tadını çıkarmayı kolaylaştıran tarihi ve hafif nostaljik bir ton kazandılar. Kullandıkları tekniğin odak noktası fotoğrafların negatiflerini basıp üzerlerini tek tek boyamak ve kolajla eklemeler yapmak. Kareler şeklinde oluşturulan bütün eserler bazen 20m2’lik büyüklüğe ulaşıyor ve kareleri tek tek bir araya getirmeden eserin bütününün neye benzediğini kendileri de bilmiyor. Coğu eserde kendileri bir şekilde yer alıyor ve simetri genelde tanıdık bir ritm olarak göze çarpıyor.


Yaşlanmayan, başarılı sanatçılar hiç bir zaman kendilerini tekrar etme eğilimi göstermez, aynı zamanda sanatsal özelliklerini geliştirirler. Gilbert ve George'un kolaycılığa kaçıp bir asistan ordusu çalıştırarak beğenilen işlerini küçük değişiklerlerle tekrarlama tuzağa düşmediğini kendi ifadelerine göre, tüm çalışmalarını kendilerinin yapmalarıyla anıyoruz. İlk calışmaları olan ”şarkı söyleyen heykel” de kendilerini alternatif bir tiyatronun sahnesinde şarkı söylerken bir sanat eseri olarak tanımlamalarından beri kendi sanat dillerini ve özgünlüklerini koruyan Gilbert ve George, sanat dünyasını tatlı bicimde şaşırtmaya devam ediyorlar.
 

İkilinin işlerinde zamanın teknolojik, politik ve estetik gelişimine bağlı olarak hem değişime açılan mantıksal bir süreklilik hem de bir isteklilik var. Tüm çalışmalarının bel kemiğini oluşturan 50x50’lik karelerden olusan geometrik şebekeye bağlı kalıp (bu pragmatik olarak eserlerin taşınmasını ve montajını kolaylaştırıyor) içeriklerini sürekli biçimde yeni referanslar ve hikayelerle dolduruyorlar. Bir zamanlar en çok arkalarını sert kurallara sahip İngiliz orta sınıfına çevirmekle ilgileniyorlardı, bugün ise daha da politik ve sancılı konularla ilgileniyorlar. İkilinin neden bu kadar dikkat çektiklerini anlamak ise hiç de zor degil. Gilbert ve George'un sık sık vurguladığı gibi, onları iş, seks, ölüm, para, din, politika gibi hepimizi ilgilendiren konularda insanlar için yapılan bir sanat. Kendilerine toplumsal bazı doğrulara ve normlara karşı geldikleri icin sanatlarının siyasi olup olmadığını sorduğumuzda ikili: (her zaman sorulara cevap verirken önce birisi başlıyor, ardından diğeri tamamlıyor. ”Bizim sanatımız siyasi değil, ayrıca siyaseten doğrucu olmadığımızı söyleyebiliriz, fakat bu siyasi tavrımızın doğru olmadığını göstermez” şeklinde bir yanıt verdi.




Sanat eğitimi almayan, ancak yüzeysel veya spekülatif olmayanlar için bile erişilebilir, eğlenceli ve anlaşılabilir bir sanat yapıyorlar. Serginin geniş kataloğundaki bir röportajda ikili şunları söylüyor: “Yaptığımız sanatın bir şeyler olmasını, bir şeyler ifade etmesini istedik. Satılan ve kaybolan resimlerden daha fazlası olup dünyada yasamaya devam eden bir hayatı olmasını istedik. “Ve sergilerinde bunu başarıyorlar.



İkilinin ”Twenty-Three Haunts” adlı eseri Türkiye’de Elgiz Müzesi tarafından 2005 yılında koleksiyona katıldı. Eser Londra sokak isimlerini içeren tabelaları ikilinin kendi imajları eşliğinde sunan büyük boyutlu bir calışma ve Elgiz Müzesi’nde ziyaretçilere acık.

Yazı: Nurten Özkoray



En Çok Okunanlar