ekavbanner1.jpg.jpg

Post-Empresyonizm'den Sembolizm'e Uzanan Yolculukta Gauguin | Yazan Nurdan Ateş

Nurdan Ateş

4 yıl önce

Paul Gauguin’in Post-Empresyonizmden sembolizme uzanan sanat yaşamında resim, heykel ve seramik çalışmalarının sergilendiği geniş kapsamlı sergisi, Chris Riopelle küratörlüğününde National Galllery’de...

“Görebilmek için gözlerimi kapatırım.“ demiş Gauguin. Sanatçının portre çalışmalarına adanmış geniş kapsamlı sergisini görebilmek için bende yolumu Trafalgar meydanındaki National Gallery’e çevirdim. Değişkenlik gösteren hatta narsist psikolojisi ile güçlü arkadaşlık bağı kuramamış sanatçı, döneminin sanat camiasının popüler hediyeleşme yöntemi olan portre hediye etmeyi insanlarla arasında iletişim kurabilmek için bol bol tercih etmiş ve narsist kişiliği ile bol bol kendi portresini resimlemiştir.


Self Portrait, 1885


Self Portrait (Near Golgotha), 1896

Tahiti’yi terk ederek Fransa’ya döndüğü dönemlerde resmettiği portresi Hz. İsa‘nın çarmıha gerildiği Kudüs’te bir tepe olan Golgotha yakınlarında, Polinezya yerel kıyafetleri ile resmetmiş.


Christ in the Garden of Olives, 1889


Self-Portrait with Yellow Christ, 1890-91

Kendini mesih olarak resmeden tek sanatçı Gauguin değildir. Sanatçılar çektikleri acılar, dönemlerinde anlaşılmamaları gibi nedenlere kendilerini Mesih’le özdeşleştirmişlerdir.


Interior with Aline, 1881


Clovis Asleep, 1884

Interior with Aline adlı eserde; 4 yaşındaki kızı Aline ve gölgesinde kaldığı, biri elinde olmak üzere dev portakallar. Bu şekilde kompozisyonlar beraber pek çok empresyonist sergiye katıldığı ve Gauguin’e hep destek olan Edgar Degas‘a ait.

Clovis Asleep adlı eserde; Gauguin‘in 3. çocuğu ve babasına pek çok tablosunda modellik yapan Clovis‘e ait.

7 haziran 1848’de Paris’te doğan sanatçının ömrü boyunca sürecek seyahat macerası, daha 3 yaşında iken 1851 yılında hükümet darbesi ile Paris’ten ayrılmak zorunda kalan muhalif gazeteci babasının ailesini alarak Peru’ya gitme kararı ile başladı. Ailecek başlayan bu seyahat maalesef yolculuk sırasında babasının vefatı ile son buldu. Çocukluğu amcasının gözetiminde Peru‘da geçen sanatçı 1855’te tekrar Paris‘e döner ve 1867 annesinide kaybeder. 19 yaşındaki gencin bakımı ve koruyuculuğunu üstlenen dönemin zengin sanat koleksiyoncusu ve fotoğraf sanatçısı Gustave Arosa onu bambaşka bir çevrenin kapılarını açar. Ünlü Empresyonist ressam Pissarro’nun çok yakın arkadaşı olan Arosa sayesinde borsacılığa başlayan sanatçı, içinde bulunduğu sanat çevresinin etkisi ile ufak tefek resimler yapmaya başlar. 1880-1881-1882 yılında Pissarro ve Cezanne ile birlikte pek çok empresyonist sergiye katılan sanatçı hiçbir sanat eğitimi almamış olmasına rağmen “Landscape at Viroflay” tablosu Paris salonunda sergilenmek üzere kabul edilir. Tabloları sergilenir sergilenmesine de beğenilmez hatta alay konusu olur.

Gauguin, 1882 yılında 34 yaşında iken Fransa‘da büyük borsa depremi yaşanır ve malı mülkü neyi varsa kaybeder. Bu büyük buhranın ardından sadece resim yapmak isteyen sanatçı maalesef resim yaparak ailesini geçindirecek kadar para kazanamaz. Eşi Mette ve 5 çocuğu bakamaz duruma gelince ailesini, eşinin ailesinin yanına Danimarka’ya yollar. Kendiside resimlerinin pek değer bulmadığı Paris’i terk ederek Pont-Aven bölgesine yerleşir. Paris’li sofistike insanların portrelerine kıyasla yerel köylüleri ilkel ve daha saf olarak tasvir etti. Orada basit resimler yaparak yaşamını devam ettirir. Bu arada pek çok sanatçı da bu bölgeye gelerek Pont-Aven Okulu kurar ve ‘Sentetizm’ adını verdikleri yeni bir üslup geliştirirler. Resmin konusu köylülerin basit ama mistik hayatlarından olusur. Biçimler sade ve yalın hatta gelişigüzel hafif yamukça olmakla birlikte, renkler anlatımda öne çıkar. Bu arada sanatında empresyonist etkilerden Sembolizm’e doğru bir yönelim başlar.


Young Breton Woman, 1889

Breton’la aristokrat Comtess de Nimal kızının bir portresini resmetmesini ister. Ressam genç kızlıktan kadınlığa geçişi, arkasında menstrual kanamalı çıplak bir kadın heykel resmederek anlatmıştır. Tabii ki resmi sipariş eden adam almaktan vazgeçmiştir.

Bu arada Gauguin, döneminin sanatçılarından Van Gogh‘tan bir davet alır. Van Gogh onu Arles‘te ki beraber çalışmak, açık hava resimleri (Plein-air) yapmak üzere evine davet etmektedir. Hatta Van Gogh‘un ünlü ayçiçeği tabloları o dönem sanatçının odasının duvarlarını süslemek üzere resmedilir. Van Gogh’un kulağını kaybederek sonuçlanan bu süreç çok ama çok çalkantılıdır. İki zor karakter, sanatları ve teknikleri açısından hiç anlaşamamış, alkol bir yandan, absent bir yandan hiç ayık dolanamayan 2 sanatçının birlikteliği Van Gogh’un kulağını kaybetmesi ile sonuçlanır ve Noel Arifesi Gauigen Paris’e geri döner.


 The Woman from Arles, Madame Ginoux, 1888

Van Gogh’un sahibi olduğu cafenin ortağı. Klasik bir Arles kıyafeti ile düşünceye dalmış kadını resimleyen sanatçı bu portreyi Van Gogh’a hediye etmek için yapmıştı.


Portrait of Madame Roulin, 1888

Van Gogh ve Gauguin‘in farklı tekniklerle resmettikleri hatta bu yüzden çok tartıştıkları, Arles Postacısı Roulin’in eşi Madame Roulin‘e ait portre.


Meijer de Haan Heykeli, 1889-90


Meijer de Haan Portresi, 1889-90

2 Hollandalı sanatçı Gauguin için çok önemlidir. Van Gogh ve De Haan. De Haan‘la Brittany‘de beraber çalışmışlar ve Gauguin arkadaşının pek çok resim ve heykelini yapmıştır.

Paris‘e dönen sanatçı bir süre sonra Fransız Hükümeti’nden aldığı bağışla el değmemiş, saf ve medeniyetten uzak yerleri keşfetme arzusu ile Fransız Kolonisi Tahiti’ye doğru yola çıkar. 2 ay deniz yolu ile süren yolculuğu sonucu Tahiti’ye ulaşır ama maalesef beklediği gibi el değmemiş bulmaz. Fransız sömürgeciliği misyonerler çoktan gelip yerleşmiş, yerli halka kendi modern elbiselerini giydirmiş, yaşamlarını değiştirmeye başlamıştır. O dönemde zengin sömürgecilere genç kızların aileler tarafından sunulması ve evlendirilmesi (Hiçbir anlam ifade etmeyen bir çeşit ada nikahı) modaydı. Gauguin’de pek çok resmine manken olan 13 yaşındaki Tehamana ile bu yolla birlikte olmuş. Adada batılı beyaz sömürgeci kimliği ile pek çok genç kızla deneyim yaşamış bu da cinsel yolla bulaşan hastalıkları kapmasına sebep olmuştur.

1893 yılında Fransız sanat camiasındaki varlığını hissettirmek için Paris ‘e geri dönen sanatçı için Tahiti yaptığı yolculuk onu çağdaşları arasında benzersiz kıldığını hissetti. Güney denizlerinin atmosferini stüdyosuna taşımak için duvarları parlak sarıya boyatan sanatçı, egzotik kıyafetle dolaşıyordu. Bu dönemde yaptığı her çalışma Tahiti deneyimi merceğinden geçiyordu.


Woman with Mango, 1892 ve The Ancestors of Tehamana, 1893

Mango’lu Kadın tablosunda Tahitili kadın resimlerinin en dinamik pozu olabilir. Genelde sessiz, tepkisiz, itaatkar ifadeleri gördüğümüz tabloların aksine yüzünde bir gülümse olan bir kadın resmedilmiş. Paris’e dönüşünde Edgar Degas tarafından satın alınmıştır.

Diğer eser sanatçının ilk Tahiti’ye gidişinde eş olarak aldığı Tehamana. Üstünde misyonerlerin verdiği elbise, elinde yerel yelpaze ve arkasında Polinezya mitolojisine ait figürler. Tehamana’nın yüzünde ve gözlerinde saklı sonsuz itaat hali...


Melancholic, 1891

Çıplak ayaklı, üstünde yine sömürgecilerin elbiseleri ile mutsuz ve melankolik yüzü ile kuvvetle muhtemel 13 yaşındaki küçük eşi Teha’aman...


Portrait Vase of Madame Schuffenecker, 1889-90

3 boyutlu çalışmak Gauguin’in çok çeşitli anlatıyı keşfetmesine izin vermiştir. Heykelin arkasında bir erkek eli başını çevreleyen örtüyü tutar. Ayrıca bezler bir yılan figürü oluşturur.

Fransa’da beklediği ilgiyi göremeyince 1901 tekrar Polinezya adalarına geri döndü ve burada “Keyif Evi” adını verdiği stüdyosunda yerel kadınlarla ilişkiye girip bir yandan resim yapmaya devam etti. Başı bozuk cinsel yaşamı yüzünden bozulan sağlığı maalesef sanatçının 1903‘te 54 yaşında ölmesine sebep oldu.

Sergiden ayrılırken aklımda Noa Noa kitabından şu satırlar geldi;

“Bir gün, — hem de yakın bir gün— sıcak deniz adalarının ormanlarına saklanacağım. Büyük bir coşku içinde gömüleceğim sessizlikte yalnız sanatımı yaşayacağım. Kendime, uygar Avrupa’da para üstüne dönen kavgalardan habersiz bir aile kuracağım. Tahiti’de, tropikal gecelerin büyülü güzelliklerine dalıp, kendimden geçeceğim ve yalnızca kalbimin yumuşak müziğine kulak vereceğim.

Sonunda özgürlüğüme kavuşacağım. Para düşünmeden sevgilere bırakacağım kendimi. Şarkı söyleyerek rahatça öleceğim.” Paul Gauguin

Sergi 26 Ocak’a kadar National Gallery’de sergilenmekte. Kaçırmayın derim...

Yazı ve Fotoğraflar: Nurdan Ateş



En Çok Okunanlar