ekavbanner1.jpg.jpg

Ruhunu Ortaya Koyan Ekspresyonizm Akımı ve Zaha Hadid | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

Yasemen Çavuşoğlu

3 yıl önce

Doğanın olduğu gibi aktarılmasını hoş karşılamaz, bunun yerine duyguların ve iç dünyanın etkisine dikkat çeker. Gerçek görüşün yerine sanatçının kendine özgü görüşü üzerinde durur.

Duyguların, iç dünyanın ön plana çıkarıldığı sanat akımı

Ekspresyonizm öncelikle resim de başlamıştır. Somut dış dünyayı doğrudan resme taşımasına karşın, sanatçının soyut bakış açısı ve onda uyandırdığı duygular resmedilir. Ekspresyonistler için tek gerçek kişinin içinde yani ruhundadır. Görüneni resmetmek gerçeği resmetmek demek değildir. Onlara göre nesnenin anlamı onun dış görüntüsünün altındadır.

Önemli olan ruhsal yaşamın içinde sakladığı, ruhsal aşktır…

Bu düşünce sanatlarının temelini oluşturur. Sanatçıların amaçları ruhlarındaki karmaşık ve güçlü duyguları tuvallerine aktarmaktır. Duygularını sert bir şekilde tuvale aktarmak isteyen sanatçılar; üç boyuttan iki boyuta geçiş yapar. Boyayı tüpten çıktığı gibi doygun, yalın ve güçlü kullanırlar. Gördükleri bir objeyle aralarında bağ kuran sanatçılar, o nesneyi kendi iç dünyalarında ve zihinlerinde oluşan biçimleriyle tuvallerine lanse ederler.

Ekspresyonist resmin öncülerinden Van Gogh’un fırça vuruşları onun ruh durumunu anlatır ve daha önce hiçbir ressam böyle bir yöntem kullanmamıştır.

Resimlerini görünene göre değil, hissettiği duyguya göre resmeder.

Van Gogh - Yıldızlı Gece

Van Gogh her fırça vuruşu ile yalnızca renkleri parçalamaz, kendi coşkusunu da dile getirir. Bize gerçekle hayalin birbirine zıt olduğu ögretilir, sanki birincisi hep el altında ikincisi çok uzaklardadır. Bu zıtlık yanlıştır. Olaylar ise her zaman el altındadır. Hayali bir yapıdır içinde oluşan duyguyu tuvaline yansıtmak.

Peki gerçekliği görmek istediğin yere baktığında, gerçeklik dediğin nerededir?

Daima geçmiştedir. Gerçeklik, onu nasıl yorumlarsak yorumlayalım, bir klişeler zincirinin ardında kalır.

Gerçeklik sanattır, derler. Gerçeklikten sanatsal bir kar elde etmeyi umarlar. Böyle bir şey yaptığı hiç söylenemeyecek biri varsa o da Van Gogh’tur. Bütün hayat hikayesi gerçekliğe duyulan sonsuz bir özlemdir. Renkler, Akdeniz iklimi, güneş, onun için bu gerçekliğe ulaşmak için kullandığı vasıtalarıydı; resimleri ise bunu kelimelerden daha açık anlatıyordu.

Van Gogh - Zeytin Ağacı

Van Gogh’un zeytin Ağaçları resminde, sanki ağaçlar birbiri üstünde, huşu içinde ama huzursuzca; cesaretiniz varsa yakınıma gelin de bakın bana der gibi davetkar renkleriyle izleyicisini büyülüyor.

Edvard Munch - Çığlık

Ekspresyonizm için bir başka önemli ilke olan “çığlık”, ekspresyonist ressam Edvard Munch’un meşhur tablosudur. Orjinal adı Doğanın Çığlığı olan bu resim de; figür, ince uzun elleriyle kafatasına benzeyen kafasının iki yanını tutmaktadır, gözleri fal taşı gibi açıktır, ağzındaki açıklık ise sanki sessizce atılan bir çığlık gibi tuvalin dışına kadar eko yapar.

Figürün korku ve dehşet halindeki duruşu, arka fonun dalgalı şekillerle aksettirilmesi izleyicisine de o korkuyu hissettirir niteliktedir. Arkada köprü boyunca yürüyen gizemli iki kişideki muğlaklık, nedeni belirsiz bir tehlike duygusu oluşturur. Girdap gibi dönen çizgiler ve doğal olmayan, belkide sanatçının ruhunda gizli kalmış ve gün yüzüne çıkmayı bekleyen renkler endişe duygusunu vurgular.

Bu resimden hareketle çığlık, akımın temel ilkesi olur.

Munch bu tablonun öyküsünü anlatırken; “Yolda iki arkadaşımla yürüyordum, güneş batıyordu, birdenbire gökyüzü kan kırmızısına büründü, kendimi tükenmiş hissederek, durakladım ve parmaklıklara yaslandım, koyu mavi fiyordun ve şehrin üzerinde kan ve dil şeklinde alevler vardı, arkadaşlarım yürümeye devam ettiler ve ben korku içinde tir tir titreyerek kalakaldım, doğanın içinden geçen sonsuz çığlığı içimde hissettim.”

Ekspresyonizm sanat akımı, izlenimciliğin kurallarını yıkarak hissettikleri gibi resim yapmak olduğundan sanatçılar, kendilerinden izler taşıyan eserler yapmaya başladılar. Sert fırça darbeleriyle farklı yöntemler kullanarak eserler ürettiler. İnsan figürü yaparken, normları bozarak deforme olmuş vücutlar kullandılar. Toparlamak gerekirse; içlerinden geleni dışa vurarak resim yaptılar.

Sanattan, Mimariye Uzanan Akım

Ekspresyonizmin ilk temsilcileri ressamlar oldu. Abartılı renkleri, asimetrik çizgileri ile öfkelerini renklerin tonlarıyla katman katman simgelediler. Çağdaş resim sanatının temellerini attılar. Bu akım doğanın olduğu gibi tasvir edilmesine karşı çıkarken, bu hareketten sanatçı ruhlu mimarlarda etkilendi.

Modern bir mimarlık akımı

Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Almanya'da ortaya çıktı. Resimde olduğu gibi, mimarlıkta da, çok kesin ve çizgileri belirlenmiş bir üslubun izinden gitti. 

İfade, hareketlilik, değişkenlik, antropomorfizm

Yeni malzemeler, farklı formlar ve işlevselliği bütünleştirmeyi amaç edindiler. Fayans ve tuğla kullanarak dış yüzeyleri küçük parçalara ayırdılar. Sarkıt dikit benzeri materyaller kullanarak, ışık oyunlarına başvurdular.

Dışavurumculuğun en önemli temsilcisi ise, Erich Mendelsohn olarak Kabul edilir.

Einstein Kulesi Potssdam-Almanya Mimar: Erich MENDELSOHN

Kavislerin Kraliçesi

Zaha Hadid, 31 Ekim 1950 yılında Irak, Bağdat’ta dünyaya geldi. Irak asıllı İngiliz vatandaşı olan Hadid, dekonstrüktivist bir mimar olarak tanınır. Mimarlığa yön veren kadındır. Kendine has tarzı, karakteristik özellikleriyle bir tasarım ikonudur. 

Küçük yaşta çizim defterini yanından ayırmayan, kişisel eşyalarını kendi tasarlayan, ağaç yaşken eğilir atasözünün uyarlanmış halidir Zaha Hadid.

Zaha Hadid - Haydar Aliyev Kültür Merkezi

11 yaşındayken evlerini ziyaret eden ve teyzesinin gelecekte yaptıracağı evinin modellerini gösteren bir mimarla karşılaştıktan sonra hayatı değişmiş. Ve o tarihten itibaren şu söz ağzından düşmemiş: “Mimar olmak istiyorum.”

Matematik ve Mimarlığın harmanlanması

Önce Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde matematik okudu. Sonra, mimar olmak istediğine karar verdi ve 1972  yılında, İngiltere’deki dünyanın en iyi mimarlık okullarından biri olarak gösterilen AA School of Architecture’a gitti. Ve gidiş o gidiş, eğitimini başarılı bir şekilde tamamladıktan sonra başarı merdiveninden tırmanmaya başladı.

Projeleri mimarlık okullarında ders olarak okutulan, başarılarıyla tarihe geçmiş bir kadın mimardır o.

1977 yılında diplomasını eline alan genç mimar, Mezuniyetinden sonra okulundaki hocaları ile kendisinin de ortağı olduğu Office For Metropolitan Architecture'da çalışmaya başladı.

Erkek egemenliğini mimaride, ters yüz eden kadın…

Bu işi yapmak isteyenler bir erkek dünyasına girmiş oluyor” diyen Hadid; erkek hegomanyasının olduğu bu dünyada, hem anne olarak, hem güçlü bir kadın olarak, hem de çok başarılı bir mimar olarak bu sözünü adeta yıktı.

Zaha Hadid, 1980 yılında kendisine ait Mimarlık bürosunu Londra’da kurdu. 1980’li yıllarda Hadid, Architectural Association başta olmak üzere uluslararası kurumlarda mimarlık dersleri verdi. Hadid’in eğitim verdiği okullar arasında Graduate School of Design, Harvard Üniversitesi, İllinois Üniversitesi, Hochschule für Bildende Künste ve Knowlton Mimarlık Okulu gibi prestijli kurumlar yer alıyordu.

Tasarımlarında daima doğadan ilham aldı

Mimarlıkta bir çığır açtı ve kendi yolunu çizdi. Çizdiği bu yolda ilerlerken, sadece mimarlık çevrelerinden değil, birçok insanın takdirini ve hayranlığını kazandı.

Projeleriyle birçok uluslararası yarışma kazanan Hadid, Hong Kong’daki Tepe kulübü (1983), Galler’deki Cardiff Körfezi opera binası (1994). 2005’te İsviçre’deki Basel Kumarhanesi projesiyle ödül aldı. 

Zaha Hadid - Maggie's Centre, Kirkcaldy

2004’te mimarlık alanındaki en önemli ödül olarak bilinen Pritzker Mimarlık Ödülünü alan ilk kadın mimar olarak da tarihe geçti. Hayatı, kendi ve başarı üzerine kurulmuş bir köprüydü. Ve o köprünün altından başarı nehri Zahid için akıyordu.

2008 yılında Forbes dergisinin “Dünyanın En Güçlü 100 Kadını” listesinde 69. oldu.  

Kraliçe Elizabeth tarafından 2012 yılında “dam” ünvanı verilen Hadid, son olarak İstanbul “Kartal Sanayi Bölgesinde Merkezi İş Alanları Planlaması” projesine de imzasını atmıştı.

Zaha Hadid, 30 Mart 2016'da bronşit tanısı konularak hastaneye kaldırıldı. Bir gün sonra 31 Mart 2016’da kalp krizi sonucu Miami'de hayatını kaybetti. 

Geride bıraktığı tasarımlarıyla, dünyanın birçok ülkesinde ismini yaşatmaya devam ediyor…

 Yazı: Yasemen Çavuşoğlu



En Çok Okunanlar