Türkiye’nin dinamik sanat gündemi, her biri kendi evrenini kuran sergilerle yine dopdolu. Fotoğrafın büyüleyici anlatı gücünden deneysel pratiklere, çağdaş resmin masalsı ve grotesk dünyalarına uzanan bu seçki; izleyiciyi hem görsel hem de düşünsel bir yolculuğa davet ediyor. İmge Tan, dört etkileyici sergi durağını, kendi gözlem derinliği ve duyarlılığıyla değerlendiriyor; ARTtv okuyucularını sanatın farklı disiplinlerde açtığı kapılardan birlikte geçmeye çağırıyor.

Öncelikle 212 Photography İstanbul biteli çok oldu ama belki de en dikkat çekici sergisi hala devam ediyor. Çağdaş fotoğrafçılığın en önemli isimlerinden Steve McCurry’nin Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi’nde 30 Kasım’a kadar devam eden "The Haunted Eye" isimli sergisini mutlaka görmelisiniz. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle Türkiye Kültür Yolu Festivali kapsamında gerçekleştirilen sergide yaklaşık 50 yıldır dünyayı dolaşan ve karşılaştığı hayatların derinliklerine “büyülenmiş” gözlerle nüfuz eden ve bizleri de dünyanın o ücra köşelerindeki hayatlarla tanıştıran Steve McCurry’nin çoğu daha öne yayınlanmamış 160 fotoğrafı yer alıyor. O en meşhur Afgan Kızı fotoğrafını ve yıllar sonra kendi fotoğrafını tutan burkalı Afgan kadını halinin fotoğrafını hepimiz hatırlıyoruz elbette. Ama bunlar dışında Angkor harabeleri, Ortadoğu’daki çatışmalar, Wadi Rum’un başka bir gezegene aitmiş gibi görünen coğrafyası, Sri Lankalı stilt balıkçıları, Hindistan’ın Holi festivalinden ya da Uzakdoğu’dan rengarenk görüntüler bizleri bekliyor bu sergide. Fransız yazar, sanat tarihçi, direnişçi ve devlet adamı Andre Malraux “İnsanlık hali, ne pahasına olursa olsun keşfedilmesi gereken bir bilmecedir,” demiş. McCurry bu bilmeceyi çözmeye çalışırken bir yandan da savaşların ve felaketlerin gölgesinde bile insan ruhunun kırılgan güzelliklerini ortaya çıkarmayı başaran büyülü ve büyüleyici bir göz. Kaçırmayın gördüklerini.
Akfen Holding bünyesinde bağımsız sanatçılar için bir sanat alanı olarak kurulan ve sanat piyasasında fırsat eşitliği yaratmayı hedefleyen Loft Art’ta 30 Kasım’a kadar devam eden "Olmayan Yer" sergisinde 11 bağımsız sanatçının işleri yer alıyor. Bir ütopya, hayali mekân ya da kişinin kendi zihninde kurduğu bir illüzyon alanını işaret eden "Olmayan Yer", bir anlamda gerçekleşemezliğiyle var oluyor. Çarpıtılmış imgeler, bulanık yüzeyler, yarım kalmış formların yansıyan gölgeleri hayalin kurucu gücünü açığa çıkarıyor. Mekânın ve zamanın kayganlığını, belleğin güvenilmezliğini ev aidiyetin kırılganlığını görünür kılan işlerin yer aldığı sergide Yağmur Yılan’ın derin çerçevelerde sunarak ışığı ve gölgeyi de eserinin bir parçası yaptığı cam üzerine yağlıboya işleri ve Şüheda Karaosmanoğlu’nun eserleri şahsi favorilerimdendi. Handan Akarsu’nun tül üzerinde yağlıboya işleri ise adeta sergi temasının o hayali yerini tanımlıyor. Eylül Civelek’in Dünyayla Benim Aramda serisinden seramik çalışması ve Hilal Gök’ün Düşünüyorum Serisi de o ütopya dünyasına götürüyor bizleri.

Çok sevdiğim minik Karaköy galerilerinden Galeri 77, 7 Aralık’a kadar Paris’te yaşayan Ermeni sanatçı Evgenia Saré’nin "Zyuziki" adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Kurgulanmış bir sahne hissi veren bir atmosfer yarattığı resimlerinin öznesi olan figürlerin adı “zyuziki”. Yuvarlak, yer yer aksayan fizyonomilere sahip, tuhaf ama şefkatli masalsı varlıklardır bunlar. Bizden farklı olsalar da tanınabilir derecede insani değerlere ve ölçülere sahip muazzam bir aile olarak tanımlamış kendi yarattığı bu sevimli canlıları sanatçı. Zyuzikiler ikili ve küçük gruplar halinde beklenmedik şapkalar, aksesuarlar, hayvanlar ya da kostümü andıran unsurlar taşır ve kendi âdetlerine göre davranıyorlarmış. Bana yine aynı galerinin sanatçılarından çok sevdiğim Sedat Girgin’in karakterlerini de anımsattı. Yavaş ve klasik bir çalışma prensibine sahip olan Saré’nin özellikle “düşünmeye zaman tanıyan ve aceleyi kabul etmeyen” 15. Ve 16. Yüzyıl tekniğini bilinçli olarak seçmesi bugünün tepkisel görüntü kültürüne karşı bir duruş sayılabilir. Sanatçının grotesk gerçekçiliği boş güzellik ideallerini delip geçer. Formların şişkin, yamuk, düğümlü halleriyle gelmesine izin verir ve sonra da bu varoluşun kendi mantığı içinde güzellik ortaya çıkar. Eserleriyle yeni tanıştığım Evgenia Saré’nin hayranı olmuş olabilirim.
İş Sanat Kibele Sanat Galerisi, Türk sanatının usta ismi Hayati Misman’ın altmış yıllık sanat yolculuğuna ışık tutan “Retrospektif” sergisine ev sahipliği yapıyor. Gravürler, büyük ebatlı yağlıboya ve akrilik resimler ve heykellerden oluşan sergi, sanatçının farklı disiplinlerdeki üretimlerini bir araya getiriyor. 19 Ocak’a kadar devam edecek olan sergide 170’in üzerinde eser yer alıyor. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi’nden profesörlük unvanını alan 2006’da ise üniversiteden emekli olan sanatçı halen Ankara’daki atölyesinde üretimlerine devam etmektedir. Misman’ın eserlerinin merkezinde yer alan kadın figürü, varoluşun ve toplumsal kimliğin simgesi olarak öne çıkıyor. Geleneksel Anadolu kültüründen beslenen, ancak evrensel bir dile ulaşan anlatımı sanatına özgün bir güç katıyor. Ressam ve akademisyen Zafer Gençaydın, sanatçının taze bir etkiye sahip gravürleriyle ilgili olarak şöyle demiş: “Uzun süren teknik işlemlere karşın diri gravür baskılar kotarabilmek, sanatsal bilinçle birlikte işin zanaat yanını da kusursuzca üstlenebilmekle açıklanabilir ancak. Süreç olarak titiz bir işlem ve yavaş bir tempo gerektiren bu tekniklerle kuruluğa düşmeden büyük boyutlu işler çıkarabilmek ancak usta sanatçıların harcıdır.”