ekavbanner1.jpg.jpg

Gün Işığı Heykel İçin En Uygun Çerçevedir | Yazan Nurdan Ateş

Nurdan Ateş

3 yıl önce

Londra’da Lockdown devam ederken, tek eğlencemiz ve nefes alacağımız yerler şehrin parkları... Şehrin pek çok alanında irili ufaklı parklar, havanın grisinden sıkılanlar için bir cennet.

Hep derim ya, bu şehir sürprizler ve köşe başı bir sanat eseri ile doludur diye. İşte yine bir gün Hyde Park içinde Kensington Bahçeleri içinden geçerken, dünyaca ünlü İngiliz sanatçı Henry Moore‘un “The Arch” heykelini gördüğümde bu şehirde halka açık alanda ne kadar çok Henry Moore heykelini gördüğümü düşündüm. Eve gelip kısa bir araştırma yaptığımda, sanatçının benim düşündüğümden de çok kamusal alanda çalışmasının olduğunu öğrendim.

Hyde Park içinde Kensington Bahçeleri yolunda karşınıza çıkan müthiş “The Arch”

İlhamını doğal kemiklerden alan sanatçı bu eserininde ilhamı birkaç cm lik bir kemik parçası.Traverten yapılmış bu kemer 37 ton ağırlığında.1978 yılında Serpentine Galeri ‘deki sergisinde büyük ölçekli çalışmaları Kensington Bahçelerinde sergilermiş,sergi bitiminde bu eserinin daimi olarak parkta kalmasına karar verilmiştir.

Three Standing Figures 1947

Battersea Park‘ta sergilenen çalışması. Başta, New York Modern Sanatlar Müzesi(MOMA) için tasarlanan çalışma, 1948'de Londra İlçe Meclisi’nin Battersea Park’taki ilk açık hava heykel sergisinde sergilendi. İlk açık hava sergisinin tanıtım afişinde kullanılan bu eser, 1950'den beri Battersea Park’ta sergilenmektedir. 1991 yapımı “Mr.Bean goes to town“ filmini izleyen varsa orada bir sahnede kullanılan eser Moore’un kendi sözleri ile “Üç kadın orada durup, gökyüzünde birseyler olmasını bekliyor“.

Henry Moore, 30 Temmuz 1898 yılında İngiltere Castleford ‘da dünyaya gelir. 8 çocuklu, orta halli bir ailenin 7. çocuğu olan Henry daha çocuk yaşlarında kil ile yaptığı işler ve ağaçları oyarak yaptığı çalışmalar ile öğretmenlerinin dikkatini çeker. Michelangelo, 11 yaşındaki Henry‘e büyük ilham verir ve heykeltraş olmaya karar verir.

18 yaşına geldiğinde başlayan 1. Dünya Savaşı ile orduya çağrılan genç sanatçı 1917‘de yaralanarak, savaşın geri kalan kısmını geri hizmette geçirir. Savaş sırasında gördüğü travmatik görüntüler onun ilerleyen dönemde sanatını önemli bir şekilde etkiler.

Savaş sonrası aldığı bir bursla Leeds Sanat Koleji'nin ilk heykel bölümü ögrencisi olur ve okul onun için özel olarak bir stüdyo kurar. 1921 yılında Kraliyet Sanat Koleji'ne burslu olarak kabul edilir. Erken dönemde yaptığı çalışmalarda Viktorya dönemi izleri taşırken ilerki dönemde Primitivizm ile tanışır. Meksika (Aztek), Mısır, Afrika gibi coğrafyalardan etkilenmiş, 1929 yılında Listener Dergisi'ne verdiği demeçte “Zencilerin ve Buşmanların sanatından yola çıkarak çalışmak bizi sanatın en öz formunu anlamaya götürecektir ve en önemli şey özdür.“ der.  Louvre Müzesi'nde gördüğü ”Chac Mool“ denen kafası ve vücuda bir yana dönük, yaslanmış insan figürü formundaki, daha çok Toltek -Maya tapınaklarında bulunan heykellerden etkilenmiş ve sanatçının imzası haline gelen “yaslanmış kadın figürleri“ne ilham olmuştur.

Londra’nın güneyinde apartmanlar arası sanatçının imzası niteliğindeki yaslanan figürler.

”Two Piece Reclining Figure no:3 “

Fransa Unesco binası önünde sergilenen Reclining Figure

Highgate yakınlarındaki “Two Piece Reclining figure No:5

Çalışmalarında gözü yoran figürler, karmaşık katmanlar, fazla malzeme görmemekle beraber derin boşluklar, delikler sıklıkla yer alır. 1931'de çalışmalarında insan figüründen soyut çalışmalara yönelmiş, aynı sene ilk kişisel sergisini açmıştır. Bu dönemde çağdaşları Nicholson ve Hepworth ile 1933'te İngiltere’nin ilk soyut sanat grubu Unit I ‘ı oluşturmuş.

Savaş sırasında yeraltında bombalardan sığınan halk.

Bu sırada başlayan 2.Dünya Savaşı sırasında savaşı belgelemekle görevli “Savaş Sanatçıları'' na katıldı ve Londra metrosuna sığınan insanları ve savaşın karanlık yüzününü betimledi. 2. Dünya Savaşı'nıda gören bir sanatçı olarak savaş meydanlarında gördüğü kopan kollar, bacaklar figürlerine yansımış, çalışmalarında yüz ifadelerini geri itmiştir.

Heykeli dış mekan sanatı olarak gördüğü söyleyebileceğimiz sanatçı “Gün ışığı heykel için en uygun çerçevedir” der.

Knife Edge Two Piece 1962-1965

Sanatçının ilk dönem çalışmalarına bir örnek. Kuşların kemiklerinden ilham alarak yaptığı abstract bronze heykeli Palace of Westminster ‘in karşısında sergilenmekte. 2012 yaz olimpiyatları için restorasyonu ancak 2013 yılında gerçekleşmiştir. Üstündeki oksidasyon ve graffitiler temizlenerek orijinal haline getirilmiştir.

Knife Edge, Standing Figure 1961

İlhamını kuşların  kemiklerinden alarak tasarladığı çalışması. Greenwich Park’ta sergilenen çalışması bazen Winged Figure (kanatlı figür) olarak da bilinmektedir.

Londra’nın Finans Merkezi Canary Wharf ‘da “Drape Seated Woman” heykeli.

Sanatçı 1951 yılında Atina’ya bir sergi için gider ve antik dönem heykellerindeki kumaş drapeleri çok ilgisini çeker. Yumuşak bir kumaşın dökümünü taş üzerinde çalışmanın çekiciliğinden kendini alamaz ve çalışmalarında sıklıkla kullanır.

Millbank nehir kıyısı boyunca yürüme yolunda konumlanmış “Locking Piece” çalışması

Sanatçı deniz kıyısında birgün 2 çakıl taşı ile oynarken birbirine kitlenir. Bir türlü açılamayan  birbirine kitlenen 2 taş sanatçının bu eserine ilham olur.

Savaştan sonra annesini kaybeden kaybeden sanatçı için, aile kavramı üzerine yaptığı çalışmalar dönem başlar. Anne, baba çocuk her zaman çalışmaktan zevk aldığı konular arasındadır. 1946‘da New York Modern Sanatlar Müzesi'nde ilk retrospektif sergisi ile sanatçı yeni dünya ile tanışır. 1948 yılında katıldığı Venedik Bienali'nde Uluslararası Heykel Ödülü'nü kazanır. Artık sanatçının ünü tüm dünyaya yayılmış, pek çok şehir için kamusal alan heykel siparişleri almaya başlamıştır.

1957'de Paris UNESCO binasının önündeki yaslanmış figür heykeli bunlarda biridir. Dünyada 38 ülkede, pek çok galeri, müze ve kamusal alanda eserleri hala sergilenmektedir.

1951 yılında “Sir “ünvanını almaya hak kazandıysada “Böyle bir ünvan, amaçları benimle benzer olan sanatçılardan ayrılmama yol açar“ diyerek kabul etmez. Bu dönemde hem Ulusal Müze'nin hemde Tate Galeri'nin mütevelli heyetinde görev yapar. Tate Britain içindeki pek çok eserini müzeye bağışlayan sanatçı, 1977 yılında Henry Moore Vakfı kurdu. Halkın sanatı takdir etmesini desteklemek ve Moore heykellerini korumakta için kurulan vakıf sanatçının evini ve bahçesini bir müze olarak işletmektedir.

Büyük ustanın bugünlerde müze olarak kullanılan çalışmak atölyesi. Doğal taşlar, kemikler, formlar sanatçının en büyük ilham kaynağı.

1986 yılında 88 yaşında vefat eden sanatçının adeta heykel parkı olan müze evi maalesef şu an pandemiden dolayı kapalı. Pandemi biter bitmez Londra dışındaki bu müze görülecek listeme çoktan girdi bile.

Yazı ve Fotoğraflar: Nurdan Ateş



En Çok Okunanlar