Kanuni Sultan Süleyman’ın Portresi ve Bilinmeyenleri | Yazan Zeynep Dikmen

Zeynep Dikmen

3 yıl önce

16. yüzyılın sonu veya 17. yüzyılın başına tarihlenen Kanuni Sultan Süleyman portresi, Sotheby's İngiltere'de düzenlenen "İslam Dünyası ve Hindistan Sanatı" başlıklı müzayedede satıldı. Tahmini olarak 80.000 ile 120.000 pounda ulaşılacağı düşünülen açık arttırma, 438.500 bin pound ile kapandı. Alıcısı tarafından İBB koleksiyonuna hediye edilen tablo sonunda İstanbul’a ulaştı. Şimdi üzerinde durulması gereken konu ise, oldukça yüksek bir fiyata satılan bu portrenin gerçek değerinin ne olduğudur.

Kâyser-i Rûm 

Batı'nın Konstantinopolis’in Düşüşü, Doğu'nun ise İstanbul'un Fethi olarak adlandırdığı ve bir çağın dönüm noktasında yer alan 1453 tarihi, Avrupa ve Osmanlı arasındaki etkileşimi hem siyasi hem de kültürel olarak artırır. Kendini Roma’nın meşru varisi olarak gören Fatih Sultan Mehmed'in politikaları da bir Roma imparatoruna yakışır şekilde devam eder ve Fatih, bu İslam devletinin yüzünü Batı'ya çevirir. Çünkü Fatih’e göre Roma sona ermemiştir; onun saltanatıyla yaşamaya devam etmektedir. Seleflerinin uzun yıllar teşebbüs ettiği bu efsanevi şehri alan kişi olarak, sınırsız bir güce ulaştığına, Roma'nın tek ve gerçek varisi olduğuna inanır ve bu inanç onda bir zamanlar Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olan toprakları fethetme istediği uyandırır. Nitekim Otranto'da on üç aylık Osmanlı egemenliği, Fatih’in Roma idealinin açık gösterimlerinden biridir. 

Fakat Fatih, Roma'yı canlandırmak için yalnızca topraklarını genişletmekle ilgilenmez, aynı zamanda, farklı din ve dillerden insanların bir araya geldiği bir başkent yaratmayı ve sanatta benzer zenginliklere ulaşmayı arzular. Bu arzuyla, 15. yüzyılda, Batı ve Osmanlı kültürlerinin etkileşiminde benzersiz, özünde Fatih’in kişisel tercihlerinin önemli rol oynadığı bir dönem başlar ve "Fatih Mehmed" figürü hem siyasi hem de kültürel gelişmelerin temelini oluşturur. Fetih olgusu ise Sultan’ın yaptıklarını ve yapacaklarını şekillendirirken isteklerinin sorgulanmasını engeller. Saltanatı sırasında İstanbul'a birçok sanatçı ve sanatkarı davet eder. Venedik’ten bir ressam, mimar, bronz döküm ustası; Floransa’dan bronz bir heykeltıraş, bir ahşap oyma ustası ve birçok farklı alanda çalışan becerikli ustaların gönderilmesini ister. Böylece Osmanlı Devleti'nin bir beylik olarak kuruluşundan bu yana süregelen ticari, askeri nedenler ve coğrafi konumun getirdiği Batı etkileşimi farklı bir boyut kazanır. Bu etkileşimin en güzel sonuçların biri de Gentile Bellini'nin İstanbul ziyaretiyle elde edilir.

(Gentile Bellini – Fatih Sultan Mehmed’in Portresi) 

Kanuni Sultan Süleyman

Sultan Süleyman, atası Fatih gibi, Roma İmparatorluğu'nu devam ettirme politikası izler ve kendisini Büyük İskender ile özdeşleştirerek kendisini yeni İskender olarak tanımlar. Süleyman'ın bu yaklaşımı onun Batı ile olan ilişkisine de zemin hazırlar. Uzun saltanatı sayesinde de Batı kültürüyle etkileşim uzun soluklu olur. Kanuni dönemi, dönemin saray tarihçisi tarafından çeşitliliğin başkenti olarak övülür ve özellikle farklı din ve farklı sanatlardan insanlar bir araya getirildiği rekabetsiz bir zenginlik olarak tanımlanır.

Başkentinin kozmopolit yapısı, Kanuni’nin Dünya üzerinde kurmayı hayal ettiği egemenlik ile de örtüşmektedir. Bu ideal de Sultan’ın Venedik miğferinde somutlaşmaktadır. Papalık taçlarından esinlenilen ve oldukça gösterişli olan miğfer, dünyanın dört bir yanını simgeleyen dört kattan oluşur. Kanuni, 1532 yılında Habsburg hanedanına karşı yaptığı sefer sırasında tacı andıran bu miğferi takarak aklından geçenleri Avrupa'ya da gösterir. 

Fakat Sultan Süleyman'ın Batı sanatıyla ilişkisi miğferle sınırlı kalmaz. Örneğin bu dönemde, Batı’dan eserler sipariş edilir. Bunların arasında Süleyman'ın 1530'lardan kalma portreleri ve onun bir tasvirinin yer aldığı bir madalyon da bulunmaktadır. Kanuni’nin antik madalyonlara olan ilgisinden söz edilse de, Fatih’in aksine, modern Avrupa madalyonlarına olan ilgisini gösteren kesin bir kanıt yoktur. Ayrıca bu madalyonun doğrudan kendisiyle ilgili olmadığı ve bir çizime dayalı olarak İtalya'da üretildiği düşünülmektedir.

Nitekim bu dönemde Batı’da Osmanlı’ya karşı duyulan merak Avrupa sanatında Türk imgelerinin sıklıkla görülmesine neden olur. Bu merakın arkasında hem Doğu zenginliği hem de güçlü bir düşmana duyulan korku yatmaktadır. Batı dünyasında Türklerin kökenleri araştırılır ve bu konuda çeşitli kitaplar yazılır. Bunların en önemlileri arasında Francesco Sansovino'nun Türk tarihi üzerine yazdığı kitaplar yer alır. 1560 yılında yayınlanan Dell'historia Universale dell'Origine et Imperio de'Turchi (Türklerin Kökeni ve İmparatorluğunun Evrensel Tarihine Dair) adlı ilk kitabı, Türkler hakkında bilinenler ile Türkler hakkındaki tahminlerin birleşiminden oluşur. Kitabının önsözünde bu halka duyduğu saygıdan, kısa sürede elde ettikleri büyük başarılardan ve Roma ile olan bağlarından bahseder.

Görsel kültür açısında da Rönesans düşüncesinin bir parçası olarak; kökleri çok eskiye dayanan, önemli kişilerin portrelerini yapma geleneğinin canlanması ve birey kavramının güçlenmesiyle beslenen portre üretimi, bilinmeyeni öğrenme isteğiyle birleşir ve Osmanlı padişah portreleri, Rönesans sanatında kendine özel bir yer edinir. Kanuni Sultan Süleyman içinse bu durum, kırk yıllık saltanatında imparatorluğun en geniş sınırlara ulaşmasıyla katlanarak artar ve Kanuni Sultan Süleyman tasvirleri hem sayı hem de çeşitlilik açısından padişah portrelerinin en önemli örneklerinden biri haline gelir.  Avrupa içlerindeki her bir hareket, Süleyman portrelerini yeniden ve yeniden gündeme getirir. Pek çok türde ve malzemede üretilen portreler arasında en yaygın olanı büst portreleridir.

(Albrecth Dürer – Kanuni Sultan Süleyman’ın Portresi)

Büst portrelerden bir tanesi ünlü Rönesans sanatçısı olan Dürer’in elinden çıkmadır. Tasvirde Padişahın başında aslına uygun bir sarık bulunur. Bir ön örneğe dayandığı düşünülen tasvirin iki çeşidi vardır. Bunlardan biri İtalyan bir ressama ait AA tuğralı bakır oyma, diğeri ise Dürer'e ait bu desendir ve 1526 yılına tarihlenir. Çizimde sultan, genç bir erkek olarak profilden betimlenir. Asıl dikkat çeken noktalar ise sanatçının kimliği ve eserin tarihidir. Dürer’in babası, Macaristan’dan gelen ve Nürnberg’e yerleşen bir kuyumcudur. 1526 ise, Osmanlı İmparatorluğu ve Macar Krallığı arasında geçen ve Osmanlı İmparatorluğu'nun zaferi ile sonuçlanan Mohaç Savaşı'nın tarihidir. 1526 yılında, Sultan Süleyman otuz dört yaşında olması ve portrede daha genç bir yüzün görülmesi nedeniyle bir ön örneğin üzerinde durulmaktadır. Yani bahsi geçen bu ön örnek, Mohaç Savaşı'ndan sonra yeniden üretilmiştir. İşte bu çizim, savaşın Avrupa’daki etkilerinin sanata yansımalarını açıkça ortaya koymaktadır.

Artık İstanbul’un bir parçası olan bir diğer Süleyman portresi de benzer ama bir o kadar da özellikli bir hikâyeye sahiptir. Tarihe, sanata ve Doğu kültürüne meraklı bir Rönesans aydını olan Paolo Giovio, kendine Como Gölü kenarında bir villa yaptırır. Çok sayıda portrenin yer aldığı geniş bir koleksiyona sahip bu villada “Türk Odası” adında özel bir alan yer alır. Tam olarak bu odanın içerisinde midir, yoksa villanın geneline mi yayılmıştır bilinmez ama Giovio’nun sahip olduğu eserler arasında Osmanlı sultanlarını betimleyen on bir portre de bulunmaktadır.

Giovio portre eserleri birer belge olarak gören ve bu nedenle gerçekliği yakalamak için çabalayan biridir. Osmanlı padişahlarının portrelerinde de aradığı gerçekliği Barbaros' Hayrettin Paşa’nın İmparator Şarlken’e karşı Fransızlara yardım etmek için Marsilya'ya giderken yanında götürdüğü Osmanlı padişahlarının on bir minyatüründe bulur. Minyatürlerin kökenine dair farklı görüşler bulunur. Avrupa menşeili olduğunu düşünenler varsa da minyatürlerden bazılarının Osmanlı’da kullanıldığı gibi aharlı kâğıt üzerine yapılmış olması Osmanlı kökenini güçlendirir. Ayrıca Giovio minyatürlerin “Barbar sanatçıların üslubunda” olduğunu belirtmiştir. İşte bu noktada Barbaros'la yakın ilişki içinde olduğu düşünülen ve Osmanlı resim geleneğinden ayrışan bir tarza sahip olan denizci Nigarî’nin (Haydar Reis) üzerinde durulur.

Köklerinin Osmanlı minyatürlerine dayandığı düşünülen bu eserler Giovio’nun koleksiyonuna gerçekçi Osmanlı padişah tasvirlerinin dahil edilmesine imkân verir ve hak ettikleri değeri görerek yeniden yeniden üretilirler. Kanuni Sultan Süleyman’ın portresini de içeren bu koleksiyonda Süleyman tasvirinin bir örneği de Uffizi Galeri’sinde yer almaktadır. İBB Koleksiyonu’na dahil edilen portre de işte bu kopyalardan oluşan grubun bir üyesidir. Peki onun Mohaç’la ilgisi nedir? Hiç… Onun arka planında yatan başka bir mücadeledir.

(Kanuni Sultan Süleyman’ın Portresi – İBB Koleksiyonu)

İstanbul’un yeni sakini olan bu portrede değilse de onun dahil olduğu bu grup içerisindeki farklı örneklerde sultanın adıyla beraber yaşı da belirtir ve Roma rakamlarıyla “43” sayısı yazılıdır. Kanuni Sultan Süleyman’ın hükümdarlığı süresince gerçekleşen başarılardan biri olan Preveze Deniz Savaşı’na (1538) atif yapıldığı kabul edilir. Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki donanmanın Osmanlı’ya Akdeniz’de üstünlük kazandırdığı Preveze Deniz Savaşı’nın Batı’da yarattığı çalkantılar büyük olur. Sultan Süleyman ise o tarihlerde henüz 40’lı yaşlarının başındadır. Aslında Giovio’nun koleksiyonu, Preveze’den yıllar sonra kopyalanır. Fakat bu büyük mücadelenin izleri, muzaffer tarafın portresinde kendine bir yer edinmiştir. Portrede Sultan, genç yüzüne yerleştirilmiş güçlü bir bıyıkla olgunlaştırılmıştır. Böylesi bir müdahalenin sebebi olarak da seyircide bir gerçeklik algısı yaratmak olduğu söylenebilir.

 

(Kanuni Sultan Süleyman’ın Portresi – Uffizi Koleksiyonu)

Yani, Kanuni Sultan Süleyman portresinde görülecek olan Rönesans sanatının bir geleneği, bu geleneğin arka planında yatan yoğun Avrupa-Osmanlı siyasi ilişkileri ve Doğu-Batı sanatı arasındaki güçlü etkileşimin izleridir ki bütün bu sayılanlar, bu portrenin gerçek değerini verir. Gerçek değer, asırlardır devam eden ilişkilerin kültürel yansımalarıdır. Gerçek değer ister komşu ister düşman ister bir ticaret ortağı olarak nitelendirilsin, bir başkasının gözünden kendi geçmişimize bakmaktır. Gerçek değer, tarihin sanatla olan bağını hatırlamaktır.

Kaynakça

Çiğdem Kafesçioğlu, Genişleyen Rönesans, Toplumsal Tarih, No. 116, Ağustos 2003

Funda Berksoy, Paolo Giovio'nun Doğu İlgisi ve Osmanlı Sultan Portreleri Dizisi, Aptullah Kuran İçin Yazılar, İstanbul: 1999, YKY

Gülru Necipoğlu, Konstantinopolis’ten Konstantiniyye’ye: II. Mehmed Döneminde Yaratılan Kozmopolit Payitaht ve Görsel Kültür, Bizantion’dan İstanbul’a Bir Başkentin 8000 Yılı, İstanbul: Sakıp Sabancı Müzesi, 2010

Halil İnalcık, İki Karanın Sultanı, İki Denizin Hakanı, Kayser-i Rum Fatih Sultan Mehemmed Han, 3. Baskı, İstanbul: Türkiye İş Bankası kültür Yayınları, 2020

Halil İnalcık, Osmanlı ve Avrupa Osmanlı Devleti’nin Avrupa Tarihindeki Yeri, 8. Baskı, İstanbul: Kronik, 2020

İlber Ortaylı, Fatih’in İtalya Politikasının Değerlendirilmesi Türk Tarihçiliğinde Otranto, 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi, No. 1 (Mayıs 2007)

Julain Raby, Bir Paradoks Sultanı: Sanatın Hamisi Olarak Fatih Mehmed. Sanat Tarihi Dergisi, Semra Daşçı (Çev), Sayı. 29 No. 1, Nisan 2020

Julian Raby, “Pride and Prejudice: Mehmed the Conqueror and the Italian Portrait Medal”, Studies in History of Art, No. 21, 1987 

Julain Raby, Avrupa’dan İstanbul’a, Padişahin Portresi: Tesavir-i Al-i Osman

Julian Raby, Avrupa’dan İstanbul’a, Padişahin Portresi: Tesavir-i Al-i Osman, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2000

Jürg Meyer zur Capellen ve Bağcı Serpil, İhtişam Çağı, Padisahin Portresi: Tesavir-i Al-i Osman, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2000

Stefanos Yerasimos, Türkler Romalıların Mirasçısı mıdır? Toplumsal Tarih, No. 116, (Ağustos 2003)

https://www.sothebys.com/en/buy/auction/2021/arts-of-the-islamic-world-india-including-fine-rugs-and-carpets/a-rare-and-important-portrait-of-sueleyman-the

 



En Çok Okunanlar

Bizi Whatsapp'ta takip edin