Fondation Louis Vuitton’da açılan Gerhard Richter retrospektifi, sadece bir sergi değil; Avrupa resminin son altmış yılına yön veren bir bilincin, bir direncin ve bir görsel düşünme biçiminin Paris’e bıraktığı sarsıcı bir iz. Müzede şu an dolaşan her ziyaretçi, Richter’in hem hafızayla hem tarihle hem de boyanın fiziksel doğasıyla giriştiği uzun soluklu mücadelenin içinden geçiyor.

Gerhard Richter, Rudi Amca, 1965,Tuval üzerine yağlıboya, 87 x 50 cm,
Lidice Anıtı Koleksiyonu, Çek Cumhuriyeti
Richter’in erken dönem fotoğrafik resimlerine ayrılan ilk galeri, sanatçının bellekle kurduğu sancılı ilişkiyi yeniden gündeme taşıyor. Almanya’nın savaş sonrası çalkantısını bir estetik problem olarak değil, kişisel bir yük olarak ele alan bu eserler, Paris’te ilk defa bu kadar kapsamlı bir seçkiyle bir araya geliyor.
Bulanıklaştırılmış yüzler, belirsiz anılar ve neredeyse röntgenik bir ışık duygusu… Richter burada gerçekliği, temsilin kalbinden çıkarıp algının sisli bölgesine taşıyor.

Gerhard Richter, Müjde, 1973, Tuval üzerine yağlı boya, 125 x 200 cm, Hirshhorn Müzesi ve Heykel Bahçesi, Smithsonian Enstitüsü, Washington, DC, Joseph H. Hirshhorn Satın Alma Fonu
Sergi alanındaki 2. galeriye yayılan seçki, Richter’in resmin ne olduğu sorusuna yönelttiği en radikal çıkışlardan birini işaret ediyor; 1972 Venedik Bienali için üretilen 48 Portre, fotoğrafın etkisini nötralize eden vermalung (bulanıklık) tekniğiyle, temsilin güvenilirliğini paramparça ediyor. Titian’ın "Müjde" tablosunu aşamalı olarak çözüp dağıttığı çalışmalar, bir görselin tamamen “kendi kendini bozabilen” bir yapı olduğunu kanıtlıyor. Büyük Renk Tabloları ise renk düzenini tamamen şansa teslim eden bir algoritmik yaklaşımın erken habercisi.
Bu galeri, Richter’in artık figürü değil, görme eyleminin kendisini sorguladığı bir dönemin kristalize olmuş hâli.

Gerhard Richter, Lilak, 1982, Tuval üzerine yağlı boya, 2 parça, her biri 260 x 200 cm, Louis Vuitton Vakfı Koleksiyonu
Fotoğraf: Louis Bourjac
Serginin merkezinde yer alan büyük ölçekli soyut eserler, Richter’in boyayla giriştiği fiziksel diyaloğun doruk noktasını temsil ediyor.
Dev spatulaların izlerini hâlâ taşıyan yüzeyler, katman katman kaldırılmış, kazınmış, yeniden sürülmüş renklerle titreşiyor. Burada rastlantı ile kontrol arasındaki gerilim o kadar keskin ki, eserler sanki sanatçının elinden çok kendi iradesiyle var olmuş gibi duruyor.
"Sessiz bir fırtına” olarak tanımlanan bu bölüm, serginin duygusal ağırlık merkezini oluşturuyor. Ritcher, boyanın hem madde hem de tarihsel hafıza olabileceğini ikna edici bir dille tasvir ediyor.

Gerhard Richter, Gegenüberstellung 2, 1988, Tuval üzerine yağlı boya, 112 x 102 cm.
Museum of Modern Art New York
Bu karanlık dönem, Richter’in en politik ve en ağır üretimlerini içeriyor.
MoMA’dan ödünç alınan "18 Ekim 1977" serisi, RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu) üyelerinin ölümünü konu alırken, Alman tarihinin yakın yaralarına doğrudan dokunuyor. Aynı yıllarda ürettiği soyut çalışmalar ise neredeyse kasvetin kendisiyle boyanmış gibi görünen, yoğun ve durağan yüzeylerden oluşuyor.
Aile tarihine dönüş olarak "Sabine mit Kind", Richter’in politik karanlık ile kişisel hafıza arasında gidip gelen içsel gelgitlerini görünür kılıyor.

Gerhard Richter, Otoportre, 1996, Linen Üzerine Yağlıboya, 51 x 46 cm,
The Museum of Modern Art, New York
Kızı Ella Maria’nın doğumu ve Hahnwald’da yeni bir stüdyo, Richter’in üretiminde belirgin bir yumuşama ve içe dönüş yaratıyor.
Bu dönemde sanatçı büyük soyut döngülerini üretirken, aynı zamanda gündelik hayattan alınmış küçük anları fotoğraflardan tuvale taşıdığı samimi resimler de yaratıyor.
İlk otoportresi de bu dönemin bir ürünü — içsel sorgulamanın, kırılgan bir aynaya dönüşmüş hâli.

Birkenau, 2014, Tuval üzerine yağlıboya, 260 x 200 cm (her biri), Neue National Gallery
2014’te yeniden resme dönen Richter, yıllardır ertelediği bir konuyu nihayet ele alıyor: Holokost.
Auschwitz-Birkenau’da mahkûmlar tarafından gizlice çekilen dört fotoğrafın soyut bir dönüşümü olan "Birkenau" serisi, Richter’in resim tarihinde belki de en kırılgan, en etik sorumluluk yüklü anını temsil ediyor.
Bu dört tablo, tarihsel imgenin hem varlığının hem yokluğunun bir kanıtı; görünemezin resme zorla dahil edildiği bir ağıt.
2016’da kurulan Gerhard Richter Sanat Vakfı, sanatçının temel eserlerinin korunmasını sağlıyor.
Resim kariyerini tamamladığını açıklayan Richter, üretimini çizimlere ve mekânsal yerleştirmelere yöneltiyor.
Toyoshima Adası’ndaki 14 Cam Panel (2016), Münster Dominikan Kilisesi’ndeki gri aynalar ve sarkaç (2018) ve 2025’te New York’ta Norman Foster’ın binası için ürettiği iki büyük rölyef, Richter’in mekânla kurduğu yeni ilişkinin göstergeleri.
Masanın üzerinde çalışan, çizgiyi yeniden keşfeden bir Richter var artık.
Renkli mürekkep damlaları, cetveller, pergeller, bilinçsiz el hareketleri…
Çizgi burada bir düşünce akışı değil, düşüncenin kendisi hâline geliyor.
Richter’in Paris’teki bu büyük buluşması, sadece bir kariyer toplamı değil; Avrupa’nın kültürel hafızasına bakma biçimimizi hatırlatan bir manifesto.
Sergi, resmin hâlâ yaşayan, hâlâ dönüşebilen, hâlâ sorgulayan bir düşünme biçimi olduğunu kanıtlıyor.
60 yılı aşan üretimin tek mekânda bu yoğunlukta sunulması, Paris için uzun zamandır görülmemiş ölçekte bir kültürel olay niteliğinde. Richter'in sanatındaki “görme” ve “bilme” arasındaki çelişki, bugünün siyasal atmosferinde daha da keskin bir anlam kazanıyor.
Fondation Louis Vuitton’daki Gerhard Richter sergisi; izleyiciyi sadece estetik bir yolculuğa değil, tarihle, kimlikle, algıyla ve sanatın hâlâ soramadığımız sorularıyla yüzleşmeye çağırıyor.
Bu sergi, Richter’in neden çağdaş sanatın en etkili ve en zorlu figürlerinden biri olduğuna dair tartışmayı kapatmıyor, tam tersine yeniden başlatıyor.
Gerhard Ritcher, Fondation Louis Vuitton, Paris, 17 Ekim 2025 - 2 Mart 2026
3 gün önce
Kayanın Hafızası: Kayseri’de 6.000 Yıllık İnsan Figürleri Ortaya Çıktı
4 gün önce
Britanya'nın Fotoğrafik Aynası Martin Parr 73 Yaşında Yaşamını Yitirdi
5 gün önce
Galeri 77, Art Miami 2025’e Güçlü Bir Seçkiyle İlk Kez Katılıyor
6 gün önce
Modern Mimarinin Ustasına Veda: Frank Gehry Hayatını Kaybetti
7 gün önce
Melek Zeynep Bulut'tan "Açık Anıtlar" Design Museum’da