f7c849f2-0101-48db-a188-b74f67246675.jpg

Dünyaca Ünlü Seramik Sanatçısı Alev Ebüzziya’nın Heykelleri Londra’da!

Nurdan Ateş

bir yıl önce
Yalın, geniş karınlı, keskin ağızlı, incecik tabanı gölgesinde kaybolup yer çekimine adeta meydan okuyan, havada süzülür gibi durup, içindeki yoğun boşluğu sayesinde yere sağlam basan formdaki ikonik çanakların yaratıcısı, dünyaca ünlü seramik sanatçısı Alev Ebüzziya Siesbye kişisel sergisiyle Tristan Hoare Gallery‘de.

2021 Eylül ayında Tristan Hoare Gallery’de ‘Cracked’ grup sergisiyle eserleri İngiliz sanatseverlerle buluşan sanatçının 2003‘ten bugüne ilk kişisel sergisinin küratörlüğünü Leonie Mir üstlenmiş ve 30 adet eserden oluşuyor.

1938 İstanbul doğumlu sanatçı, köklü bir ailenin üyesi .Büyükdedesi gazeteci, yazar, hattat, sanatçı Ebüzziya Tevfik Bey, babası tarihçi, siyasetçi ve yazar Ziyad Ebüzziya. Annesi ilk bağımsız Azerbaycan devletinin Maliye Bakanı Abdülali Emircan Bey’in kızı Vala Hanım. Lise eğitimini İngiltere’de alan sanatçı, İngiliz Dili ve Edebiyatı okumak ister ama Latince dersi almadığı için mecburen İstanbul’a geri döner ve Türkiye’de İngiliz filolojisi okumak için hazırlanır. Bu dönemde kader ağlarını örer ve bir tanıdıklarının tavsiyesi ile Füreyya Koral atölyesinde haftada 3 gün çalışmaya başlar. O dönemde elini çamura hiç dokunduramayan sanatçı, atölye ortamından çok etkilenir, filoloji okumaktan vazgeçer ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’ne kaydolur. Tek amacı vardır İlhan Koman’ın öğrencisi olmak. Ama maalesef mümkün olamaz, Ali Hadi Bara atölyesinde 1956-1958 yılları arasında öğrenim görür. Bu dönemde seramik sanatçısı olmaya karar verir ve Almanya’ya gider. Seramik sanatçısı Sadi Diren’in çalıştığı Höhr-Grenzhausen fabrikasında işçi olarak göreve başlar. Fabrika ortamında işçilerle birlikte, onlar gibi yaşaması, çalışması sonraki dönem üretim süreçlerinde kullanacağı derin deneyimleri kazanmasına vesile olur. 2 sene sonunda öğrenebileceği bir şey kalmadığını düşünüp İstanbul‘a döner ve 1960-1962 yılları arasında Eczacıbaşı Seramik Fabrikası’nda tasarımcı olarak çalışır. 1963 yılında arkadaşı Melike Abasıyanık ile o dönem tasarımın, dizaynın merkezi kabul edilen Danimarka’ya taşınır. 1960‘larda tasarım ve dizayn konusunda ayrıcalıklı bir konuma sahip Danimarka’da seramik atölyelerinde çalışmaya başlarBu dönem eline ilk kez yüksek  pişirimli seramik toprağı geçer. Farklı, baş etmesi, boyun eğdirmesi zor bir malzeme olan bu toprak çok ilgisini çeker. O dönem, yaşadığımız coğrafya itibariyle yüksek pişirimli seramik toprağının, hammaddenin olmaması yüksek pişirimli seramik sanatının Türkiye’de gelişmesine imkan vermediği için bu toprakla çalışma fikrini sever ve İstanbul’da bir ahbaplarının Danimarka Kraliyet Porselen Fabrikası’nın müdürünü tanıyor olması vasıtasıyla fabrikaya başvuran Alev Ebüzziya fabrikanın yüksek pişirimli seramik atölyesine, Melike Abasıyanık porselen bölümüne kabul edilir. Fabrikada çalıştığı sürede çalışmaları çok beğenilen 2 genç sanatçı, fabrikanın galeri bölümünde üretimlerini sergilerler. İşleri çok beğenilir, büyük ses getirir. Hatta bir dönem 2 Türk kızının bu başarısı bir takım ırkçı söylemlere maruz kalsa da yüksek pişirimli seramiğin koyu grileri, kahvelerine inat Alev Ebüzziya canlı renklerle çalışır ve adeta Danimarka seramiğine yeni bir soluk getirir. David Sysbye ile evlenir ve 1969 ‘da ilk atölyesini açar. 2 sene sır ve toprakla denemeler yapar ve bu sürede ürettiği eserleri 1971’de Galerie Birkdam’da sergiler. 1975’te dokumacı Kim Naver‘le ortak düzenlediği sergi ile ‘Zamanın en ilgi çekici ve umut vadeden seramik sanatçısı‘ olarak tanınmasını sağlar. Bu sergi kariyerinde adeta bir dönüm noktasıdır. 1975-1990 yılları arasında Alman Rosenthal porselen fabrikası için tasarımlar yapan sanatçı, 1981’de Danimarka Kraliyet Akademisi üyeliğine seçilir ve 1986’da Paris’te açılan Uluslararası Sanat Sergisi’nde Danimarka’yı temsil eder.

Sanatçının ilham kaynağı Anadolu’dan Hitit’lerden Mısır’a uzanan geniş bir coğrafya. Metropol hayatını seven sanatçıya Danimarka sıkıcı gelmeye başlayınca 1980’lerin ortalarında Paris’e taşınır. Türkiye de ilk sergisini 1989 yılında Galeri Nev’in kurucusu Haldun Dostoğlu ve Ali Artun teklifiyle İstanbul Bienali kapsamında Askeri Müze’de açar. 2002 yılında Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ndeki retrospektif sergisi takip eder. 2015 yılında Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde küratörlüğünü Deniz Artun’un üstlendiği sergide çanaklarını antik dönem Anadolu çömlekleriyle birlikte sergiler. 2018 yılında Haldun Dostoğlu küratörlüğünde Baksı Müzesi’nde ‘Toprak’, 2019 yılında Arter’de Eda Berkmen‘in üstlendiği ‘Tekerrür’ sergisini açar. Tekerrür sergisinde ilk kez bir müze için 5 ayrı form seçer ve bu formların 4’er 5’er değişik hallerini üretir. Genç yaşlarında okuduğu Soren Kierkegaard‘ın Tekerrür kitabını tekrar okuyarak bu sergiye hazırlanan sanatçı için Alev Ebüzziya çanaklarının metrelerce öteden tanınabilirliğinin sırrı da bu tekerrür.

Eserlerinde ‘yüksek titreşimi’ arayan sanatçının çalışmalarının biricikliğinin altında yatan sır bu olsa gerek. Seramik yapımında kullanılan en eski teknik olan sarmal tekniği ve ayak tornası ile üretilen, yüksek ısıda pişirildiği için kaya kadar sert tüm çanakların sırlarını tamamen kendi üretmektedir. Çalışması oldukça meşakkatli, kolay boyun eğmeyen bu toprakla orta boy bir çanağı nefes almadan 6 saatte ürettiğinden bahseden sanatçı, kullandığı sırlarınıda uzun süren denemelerin neticesinde ortaya çıkartıyor. Ufak boy bir çanakta test ettiği sır fırından çıktığında istediği gibi çıkarsa, sırra uygun form seçilerek son halini alıyor.

Alev Ebüzziya eserlerini gördüğümde hep Da Vinci‘nin ‘Sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir’ sözü aklıma gelir. Azaltmanın, eksiltmenin, süslememenin, kısaca sadeliğin ne zor ve ne çok ustalık gerektirdiğini ne güzel ifade etmiş değil mi büyük usta?

Geçtiğimiz ay büyük zevkle ve beğeniyle izlediğim sevgili Zuhal Demirarslan’ın ‘Benim Sanatım’ adlı belgeselinde bahsi geçen ve o dönem hazırlıklarını sürdürdüğü serginin kırmızı parçaları... Sanatçı kırmızı ve pembe tonlarını çok sevmediğini söylesene bir gün sır çalışmalarında öyle bir kırmızı yakalar ve bu seri ortaya çıkar.

Güneşli bir mayıs sabahı güzel bir yürüyüşle galeriye doğru adımlarımı atarken, büyük hayranı olduğum Alev Hanım’la galerinin kapısında karşılaşmak benim için harika bir sürprizdi. Sergi açılışı için Londra’ya gelen sanatçının Paris’e dönmeden önce son gününün son dakikalarında tanışma ve kahve içip sohbet edebilme fırsatımın olması başıma gelen en güzel sürprizlerden biri olarak hafızamda yer alacak. Sanat hayatının 60 senesini gerisinde bırakmış, beğeniler, övgüler karşısında yüzü kızaran, sade, zarif ve aurası çok farklı etkileyici bir Alev Ebüzziya… Çok satıldığı ve beğenildiği için mavi çanaklarını üretmeyi durduran, beğeni ve övgü üzerine üretmeyi son derece tehlikeli ve ayıp bulan, ’En mükemmeli arayacak kadar budala değilim, amacım en iyiyi üretebilmek‘ diyecek kadar ayakları yere basan müthiş bir kadın. Eserleri, Londra’da Victoria&Albert, Paris’te Musee des Arts Decoratifs gibi dünya çapında 34‘ten fazla müzenin kalıcı koleksiyonlarında yer alan, Fransa’da Chevalier de l’Ordre des Arts et des Letteres , Danimarka’da Dannebrogordenen Şövalyesi, Danimarka heykel sanatçılarına verilen Eckersberg Madalyası’na ve 2021 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülen Alev Hanım’ın havada süzülür gibi duran bence heykel çanaklarını 1 Haziran Londra’da Tristan Hoare Gallery’de görebilirsiniz.

Yazı ve Fotoğraflar: Nurdan Ateş


Yorumlar (3)
OE

Onur Evlice

Yıllardır açar açar izlerim eserlerinizi. Hayatıma keşke daha önce girseydiniz. İlk kez sizi tanıdığım röportajınızdaki cümleleriniz beni derinden etkilemişti. Sizin sözlerinizle benden sonraki gençlerin geleciğine katkıda bulunuyorum. O kadar isterim ki ahir ömrümde sizinle yüz yüze tanışmayı. Nurdan Hanım'ı çok kıskandım. Beni yazısı ile sizinle bir kez daha buluşturduğu için teşekkür ederim. Övgü dolu sözlerden kızarmasın güzel yanaklarınız. Zaten sizi övmek güneşi fener ile göstermeye benzer.
NH

Nükhet Hızıroğlu

Bu olağanüstü , baş döndüren zerafet ve sadeliğiyle dikkat çeken eserleriyle ,sanatçı kimliği arasındaki denklik ,tevazu her zaman beni çok etkiledi. Kullandığı formların şiirselliği ,büyüleyen hatırdan çıkmayan etkisi ,onları tekrar görebilme özlemimi kamçıladı her zaman. Ne zaman bir arkeoloji müzesinde en eski seramik eserleriyle karşılaşsam , onun ilhamına tanış olduğumu hissederim, olağaüstü güzellikteki yorumlarını hayranlıkla hatırlarım. Kendisine daha nice verimli,bereketli sanatyılları diliyorum. ,
AS

Alev Siesbye

Sevgili Nurdan, Ne hos bir tesaduf oldu o gun karsilasmamiz! Yazini okurken elbette ki kizarmis olmali yanaklarim! Sevgiler, Alev


En Çok Okunanlar