f2af643b-1f2b-4576-a0c7-c8029d8139a4.png

İki Sergi Üç Sanatçı Yazan: Meri Tek

Meri Tek

10 yıl önce



Nişantaşı Teşvikiye’nin tanınmış galerilerinden Galeri/Miz 20 Aralık itibariyle usta sanatçı Devrim Erbil’in “İstanbul- Şiirsel Soyutlamalar” isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. Usta sanatçı Devrim Erbil’in sergisi isimden anlaşılacağı üzere İstanbul temasını taşıyor ve sanatçının son dönem çalışmalarından oluşuyor. İstanbul’un tarihi ve kültürel dokusunu seven biri olarak, bu güzel şehrin en güzel köşelerini Devrim Erbil’in gözünden soyut biçimde çeşitli renklerle görmek benim için güzel bir deneyimdi. Sergi alanına girişinizden itibaren sizi karşılayan bu güzel İstanbul eserlerinden en çok dikkatimi çekenler arasında ilk olarak “İstanbul Sarı-Yeşil” isimli tuval üzerine karışık teknik olarak uygulanmış eser yer alıyor. Bu eser İstanbul’u bir uçtan diğer uca sarı ve yeşil tonlarla yansıtırken size İstanbul’un büyüklüğünü, bu büyüklük içinde yer alan birbirine karışmış doğayı ve kent yaşamını düşündürebilir.



Öte yandan bir sonbahar günü öğleden sonra şehre çok yukardan bir yerlerden bakıyor hisside uyandırabilir. Yine benzeri hisleri uyandırabilecek, yeşil rengiyle bütünleşmiş bir eser Galata Kulesi’ni sergi salonuna taşıyor. Galata Kulesi’yle birlikte Beyazıt’a da uzanıyorsunuz bu esere baktığınızda ve uzaktan Beyazıt Yangın Kulesi’ni görüyorsunuz. İstanbul’u yeşil bir tonda Galata’dan Beyazıt’a görmek bu eserle mümkün. Bir diğer dikkatimi çeken eser yine aynı teknikle can bulmuş ve Ayasofya İstanbul ismini taşıyor. Bu çalışma renkler itibariyle sergide yer alan “İstanbul 34, Pembe” isimli çalışmayla bir bütün olarak görülebilir ancak bu çalışmada odak noktası olarak Ayasofya’nın ihtişamı ortaya çıkıyor. Pembenin yoğunluğu içerisinde özenle yerini alan beyaz çizgiler gözlerinize ilişiyor ve bir anda Ayasofya ile buluşuyorsunuz. 



Tuvalin daire biçiminde oluşu da Ayasofya’yı ilk bakışta fark etmenizi daha da olası kılıyor. Benzeri bir çalışma olan “İstanbul, Maviler İçinde” ile de bu sefer İstanbul’un klasikleşmiş minare ve kubbeleri arasında yükselen yapıları, denizi ve gökyüzünü mavi bir pencereden görüyorsunuz. İstanbul’u mavi bir biçimde bu sefer Haliç üzerinden görebileceğiniz” İstanbul Mavi – Haliç’e Karşı” isimli bir çalışmada yine eserler arasında dikkatinizi çekiyor. Daha birçok farklı İstanbul manzarasıyla karşılaştığınız bu sergide isminden de anlaşıldığı üzere şiirsel bir soyutluk kavramıyla karşılaşıyorsunuz ve renklerle çevrelenmiş soyutlamaların içinde İstanbul’un manzarası gözlerinizde ve zihninizde somutlaşıyor. Şiirsellik ve İstanbul’un bu sergide ki görünümleri ister istemez aklınıza Yahya Kemal Beyatlı’nın ünlü “ Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” dizelerini getirebilir. Bu sergi de aslında bir nevi bunu yaşıyorsunuz. Eserlere baktığınız zaman İstanbul’a bir tepeden bakıyor hissi yaşıyorsunuz. Usta isim Devrim Erbil’in kullandığı canlı renkler dikkatinizi tamamen esere odaklıyor ve İstanbul’u farklı yönlerinden ele almanızı sağlıyor. Rengarenk İstanbul manzaralarının sade bir fon üzerinde sergilenmesi de sergi salonunda daha güzel bir hava yaratıyor. Devrim Erbil’in son dönem çalışmalarını kapsayan bu sergi İstanbul’u seven herkes için güzel bir durak olacaktır. Hem ustanın sanatını yakından görmek hem de renklerle şiirsel İstanbul manzarasını izlemek isteyenler için keyifli bir gezi olacaktır.

“İstanbul-Şiirsel Soyutlamalar” sergisi Galeri/Miz’de 20 Ocak 2014 tarihine kadar ziyaret edilebilir.


 

Mürüvvet Türkyılmaz “Bilinmeyen Bölge, Gittiği Yere Kadar”
Neriman Polat “Ev Nöbeti”
 

Ses getirici sergilere ev sahipliği yapan Depo 27 Aralık – 17 Şubat tarihleri arasında eş zamanlı olarak iki bağımsız sergiye ev sahipliği yapıyor. Bu sergiler iki kadın sanatçı, Mürüvvet Türkyılmaz ve Neriman Polat’a ait ve ilginç bir şekilde iki sergi birbirini tamamlıyor. Bu iki sanatçının çalışmalarına daha önce rastlamadıysanız kadın olduklarını düşünerek renkli bir dünya beklemeyin.



Sergi alanına girdiğiniz dakikadan itibaren sizi karanlık bir atmosfer bekliyor ve ilk olarak Neriman Polat’ın “Ev Nöbeti” isimli sergisini görüyorsunuz. Bu sergide ilk dikkatimi çeken çalışmalar ölümü temsil eden karakterler oldu. Bir ormanda sonsuz bir yürüyüşe çıkmış hissi uyandırıyorlardı ve yeşilliğin içinde simsiyah karakterler görmek tüyler ürpertici bir his yaratıyordu. Diğer tarafta bir video art çalışması da oldukça dikkatimi çekti. Birkaç kareden oluşan bu çalışma da sürekli olarak kadın karakterler sırtlarında çantalarıyla bir evin kapısını çekip çıkıyorlar. Bu kesintisiz olarak tekrarlanıyor. Bu çalışmayı izlerken arkaları dönük gitmelerine rağmen yüzlerindeki agresiflik ve endişe karışımı ifadeyi hissedebiliyorsunuz. Bu kadınlar bir şekilde ev nöbetine karşı isyankar bir profil çiziyor fakat az önceki çalışmayı da göz önüne aldığımızda dışarıda da ölüm teması çağrışımı var. Kısacası ne evde ne dışarıda güvenlik hissinin olmadığı ve insanların bireysel olarak kendi güvenliklerinden ve türlü düşüncelerinden sorumlu olduğu çağrışımı yapılabilir bu sergiden.  Bir diğer dikkat çekici çalışma oldukça büyük siyah bir sırt çantası yerleştirmesi. Bu çanta kapıyı çekip çıkan karakterlerden birinin  ve aslında hepsinin çantası. Bu çanta ciddi olarak bir yük çağrışımı yapıyor ve insan bilmiyor ki içinde neler barındırıyor. Bu kata ayrıca başka bir video art yerleştirmeden gelen bir ses hakim ve bu ses tüm temaya hakim olarak barındırdığı rahatsızlık, paranoya ve korku temalarını yansıtıyor. Gezerken biraz uzun vakit geçirdiğinizde rahatsız edici gelebilir kulağa ama genel temayla bağdaşan bir çalışma.



Bu katı bitirdikten sonra ikinci kata çıktığınızda Mürüvvet Türkyılmaz’ın Bilinmeyen Bölgesi’ne adım atmış oluyorsunuz ve Gittiği Yere Kadar geziyorsunuz. “Bilinmeyen Bölge Gittiği Yere Kadar” sergisi kişisellikten öte biraz daha toplumsal kural ve yaşam tarzlarına yönelik bir sergi olduğunu düşünüyorum. Bu sergide yine çeşitli yerleştirmeler kullanılmış. İlk dikkatinizi çekebilecek çalışma yerde daire çizer şekilde dönen tekerlekli bir yerleştirme. Üzerinde serginin isminin kaydığını görüyorsunuz ve bu yerleştirme durmaksızın hareket ediyor. 



Sonra ilgi çekici bir diğer çalışma erkek kostümü giyen bir kadını yansıtıyor. Kadının üzerindeki takım soft renklere sahip olsa da, suratında oldukça sitemli ve sinirli bir ifade hakim. Bu çalışma biraz Judith Butler’ı hatırlatıyor. Toplumun kadın ve erkeğe biçtiği roller ve tabuları çağrıştıran güzel bir çalışma bu.



Diğer tarafta bu sefer çocukları konu alan ilginç bir çalışma mevcut. Bu çalışmada çocuğu elinde bir top ile farklı şekillerde görüyorsunuz. Fakat bu sıradan bir top değil, bu top aslında dünyayı temsil ediyor ve çocuklara yakışır bir biçimde şeffaflık üzerinde canlanıyor bu çocuk karakter. Çocukların ellerindeki dünya çok şey ifade ediyor ziyaretçiye. Hem çocuklara yakışan bir şeffaflık hem ellerindeki dünya gerçekten anlamlı bir çalışma olmuş.



Son olarak fotoğraf karelerinden bahsetmek istiyorum. Bu da dikkatimi çeken bir çalışma oldu. Bir sürü renkli fotoğraf birbiri ardına dönüyor, yeni çekilmiş hissi veriyor. Güzel bir çalışma, ortama biraz daha renk katıyor.



Toparlamak gerekirse bu iki sanatçının çalışmalarını ilk defa burada gördüm ve iki bağımsız sergininde aslında bir şekilde birbirlerini tamamladıklarını söyleyebilirim. Gezerken bir kattan diğerine çıktığımda konsept ve konular itibariyle bir serginin devamını geziyormuşum gibi hissettim. Bu iki serginin eş zamanlı olması o açıdan güzel ve anlamlı olmuş.  İki sergide tek sade bir konu etrafına kurulu değil ve çeşitli ruh hallerini ve durumları gerek kişisel gerek toplumsal olarak ele alıyor. Bu açıdan herkes çok farklı çağrışımlar ve çıkarımlarla ayrılabilir bu sergiden.


Yazı ve Fotoğraflar: Meri Tek



En Çok Okunanlar