COVİD-19 salgını sürecinde sanatçılarımızın karantina günlerini nasıl geçirdiğini ve sanatlarını nasıl etkilediğine dair oluşturduğumuz röportaj serimizin konuğu; Türk sanatında devrim yapan, yazarlıktan-siyasete, oyunculuktan-spor eleştirmenliğine kadar uzanan çok yönlü sanatçı Bedri Baykam.
Tüm dünyanın büyük bir mücadele içinde olduğu korona günlerinde siz neler yapıyorsunuz? Vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğruyu söylemek gerekirse benim açımdan çok ilginç bir dönem oldu. Birkaç yıldır dünyada her şey üç aylığına bir dursa ben de bütün arşivimi elden geçirsem diyordum. Şimdi inanamıyorum ki gerçekten bu dediklerimi aynen yaşadık, dünya üç ay buzdolabına girmiş gibi durdu ve ben arşivin tıkanıklıklarının çoğunu ele alabildim. Şaka bir yana inanılmaz bir fırsat yarattı benim için. Bunun dışında tabi başka birçok şey daha yaptım, Dünya Sanat Günü için tanıtım videosuyla uğraşıp bitirdik, yeni kitabımı çalıştım, her zaman ki gibi makalelerimi yazdım, kitap okudum, çok film seyrettik… Yani arşiv boğuşmaları dışında da yine sabahtan akşama dolu geçti günlerim. Tabi abartmayalım, şu ana kadar arşivimde gerçekleştirmek istediklerimin daha yalnız yarısına ancak ulaştım.
Bu dönemde okuduğunuz kitaplar ve izlediğiniz filmler nelerdir? Önerileriniz var mı?
Okuduğum kitaplar: “Jo Picasso” (Jacques Perry ), “Facts about Titanic”, “What are you looking at?” (Will Gompertz), “Elli Belirsiz” (Küçük İskender), “The Diary of Frida Kahlo”
Gördüğüm filmler: Kelebek, The Hurricane, Titanic, Blindside, Fractured, Gone Girl, Alef dizisi, oğlumla beraberken “Behzat Ç” dizisi, “When You’re Strange” (Doors) her türlü sayısız sanatsal belgesel, bütün Louis de Funes komedileri, bütün Woody Allen’ler, neredeyse bütün James Bond’lar (saydıklarım, seyrettiklerimin herhalde üçte biri!)
Korona dönemi evde olduğumuz karantina süreci sizin eserlerinizi nasıl etkiledi? Bu döneme ait eser veya eserler olacak mı?
Ev ve atölyesi beraber olan arkadaşlar bu dönemde çok şanslıydılar ve koronayı 12’den vurdular diyebiliriz! Benim o şansım olmadı ama bu ilk iki ayı bu şekilde kullanabildim en iyi şekilde. Bundan sonra da yavaş yavaş veya hızlı hızlı atölyeme döneceğim. O ortamı özlemek de iyi oldu benim için. Aslında aynı temizlik, arınma ve düzen çalışması Piramid Sanat’ta da yapıldı bu fırsatla. Sanatımın bu dönemden nasıl etkilenmiş olduğunu -veya olmadığını- yaşayarak göreceğiz! Her insanın kendisi ve yalnızlığıyla, yaşamla bir hesaplaşmaları olduğu kesin! Ama ilginç bir şekilde yapılan sayısız zoom toplantılarını, oluşturduğumuz ilginç diyalog ve dayanışma ağlarını bu dönemden hatırlayacağız. Birçok online sergi düzenlendi ve düzenlenmeye devam ediyor! Kim bilir daha kaç korona fotoğraf ve çağdaş sanat sergisi düzenlenecek, Türkiye’de ve dünyada…
Korona dönemi sanat dünyasında tüm galerilerin geçici bir süre kapandığı, çoğu galerilerin online olarak hizmet verdiği bir dönem. Bu süreç bittikten sonra sanat dünyası sizce nasıl etkilenecek?
Tabii ki birçok sanatçı ve birçok galerici en başta mali olarak çok etkilenecekler bu oluşan durumdan. Bildiğiniz gibi UPSD olarak biz bu duruma karşı Turizm ve Kültür Bakanlığı’na bir talep gönderdik. Dünya ülkelerinden de örnekler vererek gerçek anlamda bu durumun bir fırsata çevrilebileceğini ve herkese kazandıracak bir projeyle, şayet Kültür Bakanlığı galerilerden, kültür merkezlerinden ve sanatçı atölyelerinden eser satın alırsa, hem karşılıksız yardım yapmamış olacaklarını hem de bu eserlerle bir çağdaş sanat müzesi açabileceklerini aktardık. Ayrıca sanat yazarları, eleştirmenler ve tarihçiler için de en az altı ay onlara bir maaş bağlamaları gerektiğini, karşılığında da onlardan kitap veya proje geliştirmelerini bekleyebileceklerini anlattık. Tabi insanlar çıkıp diyebilir ki “Siz Kültür Bakanlığı’nın bunları yapabileceğini veya yapmak isteyeceğine inanıyor musunuz?”. Bunun yanıtı gayet basit: Bakın biz hükümet değiliz, hazinenin bekçisi de değiliz, ama haklı olarak bunları talep etmek, şu olağanüstü durumda bizim görevimiz; biz de bunu en yapıcı ve herkese yarayan projeyle kendilerine ilettik! Şu anda artık top onlarda! Biz ise, onlara hatırlatma görevimizi de yapmaya devam ederek bu işi gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Yurtdışında çok sayıda sergi açmış uluslararası bir sanatçı olarak düşünceleriniz ve deneyimleriniz bizim için önemli. Başarınızın sırrı nedir? Bu dönemde genç sanatçılara ve sanatçı adaylarına vermek istediğiniz özel bir mesajınız var mı?
Benim hayatta tek şansım oldu: Sanata önem veren ve saygı duyan Atatürkçü bir ailede doğmuş olmak. Bunun dışında hiçbir zaman “doğru yerde doğru zamanda” olmamama rağmen bu noktadayım. Bu işin de sırrı yok, ben tam 42 yıldır günde ortalama 16-17 saat çalışıyorum. Bakın şu anda karantina günlerindeyiz sabah saat 5:00’i geçti ve ben hala yanıtlar için çalışıyorum. Amerika’da hangi zor şartlar altında yaşadığımı Sonsuz Okyanus kitabımı okuyanlar bilir; o günleri benimle orada yaşayan arkadaşlarıma da sorabilirler inanmıyorlarsa. Mesela ressam Suzan Batu. İş insanı Alper Alemli. Bu iki örneği yakın arkadaşım oldukları için ve hala görüştüğümüz için veriyorum. Daha sayısız örnek var. İnsanlar beni Kaliforniya’da bir eli yağda bir eli balda zengin hayatı yaşadım sanarak çekiştiriyorlar. Ben böyle bir hayat yaşamış olsaydım ve yine yaptığım tüm olumlu hareketlerle bunu bir fırsata çevirseydim bunu da saklamazdım veya ayıp saymazdım. Ama ben henüz resim satamadığım yıllarda saati 10 $’dan tenis ve Fransızca dersleri vererek yaşama tutundum. Sonsuz Okyanus kitabında büyük hayat dersleri var. Gençlere tavsiyem çok çalışsınlar, bahane üretmesinler ve kendilerine gelen hayır yanıtlarından hırs yapıp daha çok çalışsınlar. Onlara verebileceğim daha güzel bir formül yok. Sanatçıların yaşadıkları en büyük haksızlıklar veya alçaklıklar arasında, onlarla alay eder gibi bitmiş bir satışı son anda ödeme günü iptal eden insanlık dışı sözde koleksiyonerler vardır. Tabii ki bu insanlar bu yüce sıfatı hiçbir şekilde hak etmezler. Ben de hayatımda bu “c özel” adamlara rastladığımda hırsımı atölyede çalışarak çıkardım. Neden bu konuda ağır konuşuyorum biliyor musunuz? Belki bu satırları okuyan insanlar, en azından onlar ömürlerinde hiçbir sanatçıya, hiçbir genç sanatçıya karşı bu ağır suçu işlemesinler diye… Meslektaşlarımı korumak için. Ayrıca içinde yaşadıkları sanat ortamında bu noktaya nasıl gelindi, kimler sayesinde gelindiğini Osman Hamdi’lerin dönemini anlayarak, Rahmi Eyüboğlu’nun kuşağını anlayarak, bizim kuşağı anlayarak iyice içselleştirmeleri lazım bu yanıtları ve uzun serüveni... Hiç kimse gökten paraşütle inmiyor ve köksüz sanatçı yoktur, var olduğunu zannediyorsa da geleceği yoktur. Bunun dışında bizim mesleğimizde eğitimin hiçbir zaman bitmediğini, hiçbir zaman her şeyi öğrenemeyeceklerini ve üstelik devamlı çalışmak mecburiyetinde olduklarını anlamaları lazım! Daha da ötesinde mütevazi olmaları lazım! İyi sanatçı ancak mütevazi olabilir! Buna ekleyebileceğim tavsiyeler risk almaları, kendilerini kolay burjuva konformizmine sokmamaları ve ciddi büyük hedefleri olması. Onlara ulaşamasalar bile, bu mücadeleyi vermek bir asalettir, bir onurdur.
60. Venedik Bienali’nde Zeynep Çilek Çimen Performansıyla Yer Aldı!
15 gün önceSANKO Holding 120’nci Yaşını “Sahre” Sergisiyle Kutluyor
22 gün önce28. İstanbul Tiyatro Festivali’nin Yolculuğu: Mehmet Birkiye ile Söyleşi
27 gün önce31. Sakıp Sabancı Sanat Ödülleri Sahiplerini Buldu
29 gün önceMelek Zeynep Bulut’un “Duo” Adlı Eseri İkonik Painted Hall’de Sergileniyor